"İnternet Andıcı" davasına bağlı olarak emekli Orgeneral Hasan Iğsız tutuklandı. Hatırlanacağı gibi Hasan Iğsız geçen Askeri Şura'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirilmek istenmiş fakat özellikle Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un aşırı ısrarlarına rağmen, hükümet tarafından emekli edilmesi sağlanmıştı. Elbette orduda orgeneral rütbesine kadar yükselmiş komutanların tutuklanıp cezaevine gönderilmeleri pek çok insanı rahatsız etmekte. Doğrusu darbecilerden nefret eden birisi olarak, ben de bu tablodan çok mutlu olmuyorum. Ama bu öyle bir mesele ki, ülkesini seven hiç kimsenin duygusal davranmaması lazım.
***
Şöyle düşünelim: Bu ülke demokrasiyle, yani "egemenliğin kayıtsız şartsız millette" olduğu bir rejimle yönetiliyor. Devleti kimin yöneteceğine halk karar veriyor. AK Parti serbest ve şeffaf bir seçim sonucu iktidara gelmiş. Hem de o andıçların tarihi itibariyle bakarsak, iki kere üst üste oylarını artırarak gelmiş. Anayasal olarak hükümete bağlı TSK'nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) karargah subayları ise seçilmiş ve anayasal olarak kendilerinin amiri olan hükümeti meşru kabul etmiyorlar. Bırakın meşru kabul etmemeyi, hükümeti Türkiye'nin öncelikli tehdidi olarak değerlendiriyorlar. AK Parti ve Tayip Erdoğan bir düşmandır karargah subaylarına göre. Öyleyse düşmana ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalıdır. Ona uygun örgütlenmeler yapılıyor, psikolojik savaş teknikleri devreye sokuluyor, hükümet aleyhine kara propaganda yapan internet siteleri kuruluyor.
***
Şimdi burada üzerinde durmamız gereken bir husus var: Tutuklanan subayların yüzlerine bakıyorum, verdikleri ifadeleri okuyorum. Hepsinin yüzünde bir şaşkınlık hali var. Yüz çizgileri sanki "biz nerede hata yaptık" der gibi. Bunun nedeni şu: 1960 darbesiyle birlikte bu ülkede fiili bir durum yaratılmış. "Asker bu ülkenin kollayıcısıdır, hain siviller ülkeyi satar, askerler de onları izler" şeklinde yerleşik bir anlayıştır bu. Onlarca yıl bu mantalite geçerli oldu ve bir kişi de çıkıp "hem bu düşünceniz yanlış hem de kanunlar bu anlayışınızı suç sayıyor" diyemedi. 28 Şubat'ı düşünelim, bu ülkenin ne kadar hakimi savcısı varsa Genelkurmay'a gidip generallerin önünde esas duruşta geçmediler mi? Bunu gören asker her türlü hukuksuzluğu doğal göreviymiş gibi yaptı.
***
2002-2009 tarihleri arası Cumhuriyet tarihinin en yoğun darbeler tarihidir. AK Parti iktidara gelir gelmez darbe hazırlıklarına başlandığı bugün ortaya çıkmıştır. Ama hayret verici bir durumdur ki 2007'de yaşananlardan sonra karargah gene durmamış ve hükümeti yıkma faaliyetlerine devam etmiş. Üstelik yaptıkları işte hiçbir kurmay zekası yok, hiçbir yaratıcılık yok, hiçbir akıl yok. Kafa o kadar geri ki, yaptığı plan şu: Hükümet aleyhine yayın yapan internet siteleri kurulacak, burada hazırlanan düzmece haberler yargıyı harekete geçirecek, toplumu ateşleyecek, bir darbenin psikolojik altyapısı hazırlanacak. Yani daha önce kendilerine öğretilen model. Bir diğer değişle soğuk savaş numaraları. Oysa Türkiye o günleri çoktan geride bıraktı. Külyutmaz bir halkı var Türkiye'nin. Canlı bir sivil toplumu, her şeyden önce cesur savcıları ve hakimleri var. Savcı ve hakimlerin yaptıkları ise sadece ve sadece bu eylemlerin mevcut yasalarda açık bir suç olduğunu tespit etmekten ibarettir.
Şimdi, bu tutuklamalardan dolayı rahatsız olanlar lütfen gazetelere baksınlar ve karargah subaylarının verdikleri ifadeleri, daha doğrusu itirafları okusunlar.
Bu ordu 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta ve ondan sonra pek çok kereler cuntacılık kirine bulaştırıldı, o kir şimdi temizleniyor, çare yok, temizlenecek!