Ben Fransa'nın Türkiye'ye karşı işlediği büyük suçun bedelini mutlaka ödemesi gerektiği yönündeki görüşümü hala muhafaza ediyorum. Çünkü bu çirkin girişimin arkasında Türkiye'nin yükselişine taş koymak gibi stratejik bir amaç olduğu bütün unsurlarıyla sırıtıyor. Kimse unutmasın, daha birkaç ay önce Fransa, Türkiye'nin müdahalesiyle Libya'dan istediği haracı alamadı. Sözde soykırımı inkar yasası sadece Sarkozy'nin seçim hesapları nedeniyle gündeme gelmiş filan değil. Fransa'nın bu girişimini başka ülkeler de takip edecektir, buna şüphe yok. Bu nedenle Fransa'nın cezalandırılmasını zaruri görüyorum.
***
Ancak, "cezalandırma" dediğimiz şey de nihayetinde bir politikadır. Üstelik devletler bu tür riskli tutumları hesapsız kitapsız sergilemezler. Ben Başbakan Erdoğan'ın kafasında kesin olarak Fransa'ya unutamayacağı ve başka devletlerin de ders çıkaracağı bir cezalandırma fikri olduğunu düşünüyorum. Ancak böyle bir siyasetin elbette önce bir takvimi olur, ondan sonra araçlarını tespit edersiniz, daha sonra da uygularsınız. İzleyebildigim kadarıyla Hükümet ve hariciyemiz bu esaslar dairesinde bir hazırlık yaptılar.
Bu çerçevede hükümetin Fransa'nın konuyla ilgili iç hukukunu tüketmesini beklemesi kesinlikle doğru bir siyasettir. Devletler kan davası gütmezler; Fransız Anayasa Mahkemesi bu çarpık yasayı iptal ederse mesele yok, her şey kısa sürede normalleşir. Etmezse ne olur? İşte o zaman Türkiye icin Fransa'nın canını acıtacak bir aksiyon planını devreye sokması kaçınılmaz hale gelecektir.
***
Bütün bu gelişmelerden dış dünyanın çıkartması gereken sonuçlar olmalıdır: "Yeni Türkiye" dediğimiz olgu bütün küresel aktörlerin gelecek hesaplarını doğrudan etkileyen bir gücü ifade ediyor. Akıllı yönetimler Türkiye ile kurulan iyi ilişkilerin katma değeri yüksek sonuçlar vereceğini bilmeliler. Aksi halde, Türkiye'nin öfkesine muhatap olmanın kaybettiren bir siyaset olduğunu devlet hafızalarına da kaydederek idrak etmeliler.