Kocatepe'nin avlusundayız.
Her taraf hınca hınç insan dolu.
Türkiye'nin son 40 yılına damga vurmuş mütevazı ama çok büyük bir şairi ebedi aleme uğurlamak için toplanmış insanlar.
O kalabalığın içinde kimler yok ki... "Gençler, yaşlılar... Bir dönemin şöhretli ülkücüleri... Bugünün önemli bürokratları... Herkes oradaydı.
Farklı görüşten insanlar Türkçenin en güçlü şairlerinden birine son yolculuğunda eşlik etmeye gelmişlerdi.
Mesela CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da gelmişti Karakoç'un cenaze namazına.
Ülkücülerin benimsediği bir şairin cenaze namazına Kılıçdaroğlu'nu getiren hissiyat neydi acaba?
Ben söyleyeyim o hissiyatı: Abdurrahim Karakoç'un Anadolu vicdanını ve irfanını temsil eden bir şair olması.
***
Son yıllarda sevindiğim bir gelişmedir farklı görüşteki insanların fikren uyuşmadıkları insanların cenazesine gitmeleri.
Toplumsal barışa büyük katkısı var bunların.
Karakoç'un temsil ettiği değerlerin yanında onun siyasi geçmişinin hiçbir önemi yoktur.
O nedenle CHP içinden cenaze törenine katıldı diye Kılıçdaroğlu'nu eleştirenler çıkacaksa, bence buna hiç teşebbüs etmesinler.
Kılıçdaroğlu döner onlara, "Bulgaristan radyosunda Türkiye aleyhine konuştu diye Nazım Hikmet'i de mi ziyaret etmeyelim?" derse ne diyecekler?
Ya da, "Mihriban" gibi halka mal olmuş bir türkünün sözlerini yazan bir şairi cenazesinde yalnız bırakmamak halka saygının gereğidir" derse...
CHP liderini tebrik ediyoruz. Toplumsal barış için ve aynı zamanda partisi için iyi bir iş yapmıştır.
"Lambada titreyen alevi üşüten" bir büyük Türk şairine saygı göstererek milyonlarca insanın saygısını kazanmıştır.
***
Gençlik yıllarımda okuduğum bir şairdi Karakoç.
Ne yazık ki onun siyasi içerikli şiirleri çok fazla öne çıkmıştır. Oysa Karakoç'un toplumsal sorunlara işaret eden şiirleri var ki, muhteşemdir.
İşte onun köyden kente göçün yoğun olduğu dönemlerde yazdığı ve çaresiz insanlarımızın dışlanmışlığını anlattığı bir şiiri: İsyanlı Sükut.
Gitmişti makama arz-ı hal için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasını, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.