Dokunulmazlıkların kaldırılması üzerine yazdığım üçüncü yazı bu. Bu konuya bu derece ehemmiyet vermemin nedeni şu: Bu öyle bir mesele ki, şayet burada hata yaparsak milli güvencelerimizi tek tek kaybedeceğimiz bir sürecin kapısını kendi elimizle aralamış oluruz.
Artık kendi kalemize gol atmamalıyız.
Ben bölünmekten, PKK'nın daha tehlikeli hale gelmesinden filan söz etmiyorum, zira o konularda en ufak bir tehlike görmüyorum. Türkiye bugün, olmazsa yarın bütün bu sorunlara gerekirse kendine özgü yöntemlerle bir çözüm bulur.
Ama ben, Türkiye demokratik bir devlet olmayı başarabileceğini tüm dünyaya göstermişken ve siyasi araçları devreye sokarak, her kesin özgürlüğün nimetlerinden yararlanabildiği bir ortamda sorunları çözebilme yeteneği geliştirmişken, bütün bu kazanımlarımızın heba olmasından korkuyorum.
BDP'lilerin işledikleri suçları görmezlikten gelmenin böyle bir sonuç yaratacağından endişe ediyorum.
***
Bu yazıyı çok uzatmamın sebebi bu. Umarım bazı gerçekleri ve bugün yapılan tartışmalarda öne sürülen gerekçelerin geçersizliğini biraz olsun ortaya koyabilmişimdir.
Söylenenler gerçek değildir.
Geçmişte, Türkiye'de siyaset ve devlet kurumları üzerlerine düşeni yapmamışlardır. Yanlışlık 1994'de kaldırılan dokunulmazlıklarda değil, o gelişmenin ve daha sonraki gelişmelerin önümüze getirdiği fırsatları hovardaca harcamamızdadır.
BDP'lilerin dokunulmazlığı kesin olarak kaldırılmalı ve bu kişiler yargılanmalıdır.
"Yanlışlık 1994'te kaldırılan dokunulmazlıklarda değil, daha sonraki fırsatları hovardaca harcamamızdadır." |
Bir anayasal devlet olmanın gereğidir.
Sadece iç hukukumuz bakımından değil, aynı zamanda uluslararası hukuk ve AB müktesebatı bakımından da zorunludur.
Zira Venedik komisyonunun aldığı kararlar ortadadır ve buna göre terörü destekleyen, öven bir partinin demokraside yeri yoktur.
***
Peki, bazı çevrelerin "anakronik" gerekçelerine kulak verip BDP'lilerin işlediği suçlara göz yumarsak ne olur?
Ne kazanırız bundan?
Ne kazanacağımızı bilmiyorum ama ne kaybedeceğimizi söyleyebilirim:
Öncelikle bu ülkenin hukuk devleti kimliği zedelenir.
İnsanlar suç işleyecek, yargı kanunların değil de siyasetçilerin mülahazalarına kulak verecek... Hukuk devleti tanımına uygun bir durum mudur bu?
Meseleye bu şekilde bakarsak devleti, demokrasiyi ve hukuku yozlaştırmış oluruz.
Demokrasinin kendi meşru güvenlik sigortalarını işlemez hale getirirsek, demokrasiyi nasıl koruyacağız?
Ayrıca, dünden farklı bir Türkiye var bugün.
Özgüven sorununu aşmış bir Türkiye var.
Demokrasinin sorun çözme yeteneğini keşfetmiş bir Türkiye bugünün Türkiye'si.
Arkasında millet iradesi olan bir yönetici kadro görev yapıyor.
Çözüm planı ve iradesi olan bir hükümet iş başında.
Kürtlerin, Türklerin birlikte sevdikleri bir Başbakanımız var.
Konuyu tartışırken yakın tarihe doğru taraftan bakalım istedim.