Giriş Tarihi: 15 Aralık 2012, 21:10
Bizim ülkemizde bazı konular var ki gerçekten insanda bıkkınlık duygusu uyandırıyor. Son günlerde yorumcu olarak çağrıldığım bütün televizyonlar bana "Özal'ın zehirlenmesi" iddiasını sordular. Bu tartışmalar olurken benim en fazla dikkatimi çeken husus, bazı muhafazakar çevrelerin, toplumun Özal'ın zehirlenerek öldüğüne inanması için özel bir gayret göstermesidir. Bu öyle bir yapay gayret ki bir zamanlar irticanın ülkemiz için tehlike olduğunu göstermek için sahte kanıtlar üretenlerinkine benziyor. Yine bu çevreler bu ülkede yaşanan bütün ölümlerin bazı karanlık güçler tarafından gerçekleştirildiğine bizi inandırmaya çalışıyorlar. Oysa bu çevrelerin öncelikle bu tür vakalarla böylesine yakından ve yönlendirici bir biçimde ilgilenmelerini makul gösterecek açıklamalar yapması gerekir:
Birincisi, Özal'ın zehirlendiğini söylemek için niçin 19 yıl beklemişler mesela?
Ya da, bu arkadaşlar "ecel" diye bir hadisenin olduğunu Özal veya Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümleri söz konusu olduğu zaman niye unutuyorlar?
***
Aslında Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğüne inanmadığımı anlatmaya çalışıyorum. Buna inanmam için hiçbir makul gerekçe yok. Birincisi Özal üç tane ağır ameliyat geçirmiş bir bedene sahipti. Her gün bir avuç hap kullanan bir hastaydı Özal. İkincisi, son günlerinde bütün Türk dünyasını kapsayan çok ağır bir geziye çıkmıştı. O gezinin son bölümünde çok yorgun ve bitkin olduğunu o gün yanında olan herkes söylüyor. Ayrıca yine o gezide, Orta Asyalıların ikram ettiği et yemeklerinden haddinden fazla yediği de malum. Öyle ki sadece o gezi müddeti içerisinde tam beş kilo almış Turgut Özal.
Yani bir hasta insanın canını riske sokacak her şeyi yapmış Özal. Hatırlanacağı gibi koşu bandında yürüyüş yapmak gibi hasta bir insan için risk olan bir faaliyet sırasında yaşandı ölüm vakası.
Tabii bugün Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğüne inananların, en başta da ailesinin, öldüğü gün niçin bu araştırma ve incelemeleri yaptırma talebinde bulunmadıkları da ayrıca sorulması gereken bir soru olarak ortada duruyor.
Özal'ın öldürüldüğüne inanmamamın sebeplerinden biri de şu: Türkiye gibi bir ülkede Özal gibi yüksek idealleri olan bir devlet adamını, hem içerde hem de dışarda, öldürmek isteyecek bir çok çevre olabilir. Nitekim Özal etkili bir karar vericiyken ona açık ve naklen yayın araçları önünde bir suikast düzenlediler. Mucize eseri kurtuldu bu suikasttan. İyi ama bir devlet adamı olarak güçten düşmüş, dönemin hükümeti tarafından izole edilmiş, eski partisi ANAP tarafından dışlanmış, etkin olamadığı için istifa edip umutsuzca parti kurma hayalleri kuran bir adamı niye zehirlesin karanlık güçler?
***
Cumhurbaşkanı Gül'ün Devlet Denetleme Kurumu'nu devreye sokması doğrudur, zira bu konuya dair toplumda köpürtülmüş bir sosyal şüphe oluşturulmuştur. Ancak DDK raporu tam bir felakettir ve ben de bu raporu hazırlayanların özel bir misyonla hareket ettiklerine dair şüphe uyanmıştır. Ardından Adli Tıp Kurumu incelemesini tamamlamıştır ve Özal'ın vücudunda her insanda olabilecek ölçüde zehir bulunduğunu ama zehirlenerek öldüğüne dair bir bulguya rastlanmadığını belirten bir rapor hazırlamıştır. Rapor oybirliği ile çıkmıştır. Ancak bu rapor da sözünü ettiğim çevreyi tatmin etmiyor, paranoya içinde yaşamamız isteniyor adeta.
Adli tıp raporundan sonra soruşturmanın sürdürülmesi kararı veren savcılığa ne demeli peki?
Bir yerde bir yanlış yapılıyor ya, Allah hayırlara getirsin!..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.