Giriş Tarihi: 29 Ocak 2013, 18:54
Başbakan kendinden önceki başbakanların hiç girmediği alanlara girdi. Her vesileyle evlilikleri teşvik etti, ailelerden en az üç çocuk yapmasını istedi. Kürtaja savaş açtı, sezaryenle doğumunun toplumumuza kötü niyetle yerleştirilmiş bir uygulama olduğunu hatırlattı.
Başbakan yönettiği toplumun geleceğini düşünmenin kendi sorumluluk alanı içinde olduğunu düşünüyor ve bu alanlara müdahaleyi doğal görevi sayıyor.
Esasen, muhalif bile olsa, iyi niyetli ve ülkesinin geleceğini düşünen herkes oturup bu konular üzerine bir çalışma yapsa, Başbakan Erdoğan'ın bu uyarı ve müdahalelerinde yerden göğe kadar haklı olduğunu görür.
Çünkü bütün bilim adamları gibi Başbakan da biliyor ki nüfusunu yenileyemeyen bir milletin geleceği zifiri bir karanlığa doğru gidiyor.
***
"Beyaz ekmek yemeyin, tam buğday unu ekmek yiyin" diyen Başbakan Erdoğan kendisinden hazzetmeyen çevrelerce eleştiriliyor. İlginçtir, üstelik bu mesele yıllardır doktorların ve diyet kitaplarının insanlara kabul ettirmeye çalıştığı bir husustu. Zira, beyaz ekmekle vücudun insülin direnci arasındaki ilişki, obezitenin bir toplumsal soruna dönüşmesi, toplum sağlığının bozulmasının sağlık bütçesine getirdiği ağır yük, önümüze doktorlardan hükümete kadar her sektörü ilgilendiren bir sorun alanı açıyordu.
"İnsanların yediği ekmeğe bile karışan bir Başbakanımız var" diye rahatsızlığını ifade eden pek çok çevre var. Özgür ve demokratik bir toplumda bir başbakanın hayatın içine bu denli girmesi tuhaf ve yanlış kabul edilebilir. Bir kadın karnındaki çocuğu doğurmak istemeyebilir, sezaryenle doğum yapmak isteyebilir, bir insan beyaz ekmeği daha lezzetli bulabilir, o vakit Başbakan'a da ne oluyor ki, bunlar bizim özgürlük alanımız. Evet, böyle düşünmenin de bir mantığı var ve böyle düşünenleri hiç kınamıyorum.
Ancak, bu düşünceye karşı beş yaşındaki bir çocuk dönse ve bize dese ki "O zaman niye kendinizi sigorta yaptırıyorsunuz?" Ne diyeceğiz.
Bir toplumun geleceği bir insanınkinden daha mı az önemli?
Burada benim için önemli olan tek şey şudur: Başbakan Erdoğan'ın nüfus, beyaz ekmek vs. gibi konularda seslendirdiği görüşlerini bilim doğruluyor mu, doğrulamıyor mu?
Evet, doğruluyor. Nüfusta aşırı yaşlanmanın sosyal güvenlik sistemini çökerteceğini herkes görüyor. Toplumların beyin gücünün zayıflayacağı biliniyor. Artmayan ve giderek yaşlanan bir nüfusun ekonomik faaliyetleri zafiyete uğratacağı Nobel ödüllü bilgilerle doğrulanmış bilimsellik damgası taşıyor.
Bir birey olarak ben de, Türk toplumu da, Başbakan Erdoğan'a belki de bu konuların üzerinde durduğu için güven duyuyoruz. Zira geleceğimizi, çocuklarımızın yaşayacağı dünyayı şimdiden hazırlamaya çalışan bir başbakan tarafından yönetilmek insana kendini iyi hissettiriyor.
Sakın on yıllık iktidarın ve yüzde 54'ün sırrı burada olmasın?
***
Gelelim Başbakan Erdoğan'ın son günlerde yaptığı siyasi hamlelere...
Bunlardan birisi cezaevinde yatan komutanlarla ilgili çıkışı...
Başbakan açıkça "Bu askerleri bırakın, ben burada devlet yönetiyorum ve ordumun komutan açığı var" dedi. Muhatap aldığı kurum da yine doğrudan yargı kurumuydu.
Bu nereden bakarsınız bakın önemli bir çıkıştır.
Diğer taraftan, ikinci bir çıkış yaptı Başbakan Erdoğan. Hala bizim okur yazar takımı uyanmasa da, bana göre yüzyılın çıkışıydı bu: "Şanghay İşbirliği Örgütü'ne girersek, Avrupa Birliği'ne elveda deriz" deyiverdi.
Şaka mıydı yoksa blöf mü? Bu ancak Başbakan'ı tanımayanların soracağı bir soru.
Bu çıkışların çok ciddi olduğunu bildiğim için de çok endişelendim aslında.
Bir yanıyla "Büyük Doğu" ülküsüne sempati duyan ama diğer yanıyla "Türklerin çıkarları hep Batı'ya yöneliştedir" şeklindeki tarihi tecrübeye inanan birisi olarak her iki çıkışa da itirazım var.
Bugün bunları yazacaktım ama planım tutmadı, bir dahaki güne.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.