Siyaset ilginç bir alandır, siyasetin içinde iktidarı ele geçirenler ve gücü kullananlar sahip oldukları konumdan ve sahip oldukları güç aygıtlarından dolayı bir tür kimyasal değişime uğrarlar. Bu durum herkes için geçerli değil elbet, ancak ben tecrübe ve gözlemlerime dayanarak rahatlıkla genellemeye yakın bir değerlendirmede bulunuyorum. Güç insanı doğal olarak güçlü kılar, bu nedenle gücün sahibiyle çevresi arasında çoğu kez yeni bir statü oluşur, bu kaçınılmazdır.
Uzun süreli iktidar koltuklarında oturanlar belli zamanlarda farklı duygular yaşayabilir. Mesela uzun süre bakanlık yapan birisi gün gelir "Şu lanet görev bitse de bir rahatlasam" diye düşünebilir. Böyle zamanlarda yorgunluk ve bitkinlik bir bulut gibi çöker iktidar sahibinin üzerine. Ama aynı iktidar sahibi, diyelim ki koltuğunu kaybedeceğini öğrendiği vakit derin bir sarsıntı yaşar. Bedeninin bir parçası haline gelmiş olan koltuk giderken derisi yüzülüyormuş hissini yaşar.
İngiltere eski Başbakanı Churchill'in hayatını anlatan filmdeki bir sahneyi hiç unutmam: Evinde unutulduğunu sanarak hayatını sürdüren Churchill, kendisinin yeni kabinede çalışma bakanlığına getirildiğini duyunca sevinçten çılgına dönmüştü. Bunun güce kavuşmanın sevinci olduğu malumdur.
***
AK Parti, tek parti CHP'si, Demokrat Parti dönemlerine benzer biçimde kabine üyelerini uzun sürelerle görevde tutan bir iktidar partisi olmuştur. Kabine kurucusu Başbakan Erdoğan'ın, kabine oluştururken kendisinden önceki başbakanlardan daha ileri düzeyde siyaset mühendisliği yaptığı çok açık. Bu mühendisliğin en önemli kriteri rasyonelliktir. Dün şahin bir İçişleri Bakanı lazımdı, bugün o göreve daha esnek birisi lazım mesela. Seçimlere giderken öğretmen, doktor gibi kemiyet nitelikli kesimlerle ve kanaat önderi niteliğindeki meslek gruplarıyla daha iyi iletişim kurmak için bir kabine revizyonu yapmak tam olarak rasyonel davranmaktır.
Bu nedenle son kabine revizyonunda alınan bakanlar başarısız oldukları için görevden alınmadılar, tam aksine, başta Ömer Dinçer olmak üzere görevden alınan dört bakan da bakanlık yaptıkları dönemde harikalar yaratmışlardır.
Görevi devreden dört bakan için onları tanımlayan tek kelime söyle deseniz, ben "başarı" derim.
***
Gidenler bu kalibrede adamlar ve hiç kimse hiçbirine başarısız diyemez. Peki, gelenler nasıl insanlar? Onlar da aynı şekilde siyaset arazisinde bin bir macera ile bu günlere gelmiş kendi hikayeleri olan insanlar.
Nabi Avcı mesela: "Enformatik Cehalet" gibi bir kitabı yazabilmiş bir entelektüel Milli Eğitim Bakanı oldu. Bilgi toplumu teorisine ve müktesebatına bu düzeyde hakim bir insanın eğitim dünyamıza katkı sunacağını öngörmek aşırı bir iyimserlik değil herhalde.
Ömer Çelik'in bakan olması, ki beni en fazla sevindiren görevlendirme budur, çok önemlidir. Çok iyi yetişmiş, halkını tanıyan ama aynı zamanda son derece rafine bir genç aydın siyasetçi Kültür ve Turizm Bakanı oldu.
Burada önemli bir ayrıntı var: Gidenlere kimse "başarısız oldukları için gidiyorlar" diyemiyor, gelenlere ise hiç kimse "Geldikleri yeri hak etmiyorlar" ifadesini kullanamıyor. "AK Parti neden hep kazanıyor?" sorusunu soranlara, cevabı bu ayrıntıda aramalarını öneririm.
Bir düzeltme
Dünkü yazımda AK Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener'in CHP'li Birgül Ayman Güler'in Başbakan'a atfen söylediği "Türklük ırkçılıktır" sözünü onayladığını yazmış ve eleştirmiştim. Sayın Şener beni aradı ve Başbakan'ın "Kürtçülük ve Türkçülük ırkçılıktır" dediğini, Meclis'te konuşmacıya yaptığı müdahalenin de Başbakan'ın bu anlamda söylediği sözü destekleyen bir müdahale olduğunu ifade etmiştir.