Türkiye'de yarım asır hüküm sürmüş olan vesayet düzeni yıkıldı. Statükonun toplumun üzerine kurduğu ağır baskı kalktı. Özellikle 2010 referandumu Türkiye'de gerçekten demokratik bir dönemin başlamasını, vesayetin bir daha gelmemek üzere sonlandırılmasını sağladı. Bakmayın siz öyle bazı çevrelerin Ak Parti'nin on yıllık iktidarının sürecek olmasından ve Başbakan Erdoğan'ın gradosu yüksek liderliğinden rahatsızlık duymalarına; bu rahatsızlığın sebebi bugüne kadarki alışkanlıkları, ya da bir başka deyişle böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyor olmaları.
Elbette alışacaklar. Bizim ülkemizde birçok çevre hala demokrasiyi, iradesiz koalisyon hükümetleri kurmak, bu hükümetlerin başında da kılkuyruk, askerden tırsan, TÜSİAD'dan korkan, medyadan ürken başbakanlar görmekten ibaret sanıyorlar.
Vesayet rejimiyle yönetilen eski Türkiye'yi daha demokrat saymak, alınan her kararın arkasında millet iradesi bulunan ve üstelik evrensel ölçülere uygun olarak yeniden yapılanan yeni Türkiye'den ise demokrasi adına endişe duymak, tam da bizim sözde aydınlarımızın kafa konforuna uygun bir düşünce biçimidir.
***
Asıl şu bahsi açmak niyetindeyim: Biz siyasi vesayet düzeninin kalın kabuğunu kırmayı başardık ama henüz zihnimizi onlarca yıldır şekillendiren kavramların vesayetini kıramadık. Bu ülkede ilericilik, gericilik, dincilik, devrimcilik gibi her birinin geçmişe ait bir hikayesi olan kavramların hala zihin kodlarının oluşmasına etkileri var. Örneğin "Kürt sorunu" kavramı. Otuz yıldır bizim zihnimizi, gündelik hayatımızı, korkularımızı, siyasetimizi belirliyor bu kavram. Resmen zihnimize sokulmuş, ağzımıza alıştırılmış bir kavram.
Hem Türkiye'nin bugünkü gerçekleri açısından yanlış, hem siyaset bilimi bakımından yanlış. Üstelik Kürt vatandaşlarımızı sorunlu ve durmadan sorun üreten bir kesim şeklinde kategorize eden bir kavram Kürt sorunu kavramı. Bu kavramı hepimiz kullandık kullanıyoruz, çünkü dilimizi alıştırdılar. Ama gerçek açığa çıktı: Kürt sorunu derken kast edilen tüm meseleleri bu ülke halletti, hallediyor. Dilden televizyon yayınlarına kadar bir dizi karar hayata geçti. Düne ait hiçbir sorun kalmadı bugün. Televizyonlarda karşılaştığımız insanlara "Bana Kürt sorunu diye nitelendirdiğin üç şey söyle" diyorum, bana "Kültürünü, dilini ve kimliğini özgürce kullanması" diye cevap veriyor muhataplarım. "Peki, bu özgürlüğü yok mu şu an da Kürtlerin?" dediğimde de "kem küm" ediyorlar.
***
Gerçek şu: Türkiye'nin gerçekten bir Kürt sorunu yok bugün. Türkiye'de bir terör sorunu var ve biz bu sorunla baş etmeye çalışıyoruz. Ama "Kürt sorunu var" şeklinde bir ağır baskı ile zihnimizdeki kavramlar vesayetini yaşatmaya, daha doğrusu eski Türkiye'nin kavramlar dünyası ile düşünmemizi sağlamaya çalışıyorlar. Kim yapıyor bunu? Aydınlarımız!.. Solcusuyla, sağcısıyla, liberaliyle, muhafazakarıyla aydınlarımız. Allah'tan bu ülkenin tarihini yeniden yerli yerine oturtan bir süreç yaşanıyor Türkiye'de ve başımızda aklı, vicdanı, adalet duygusu iyi ve koordineli çalışan akıllı bir başbakanımız var. İşte son günlerde, bir ara kendisinin de düştüğü hatayı en açık bir dille tavzih ediyor ve "Bu ülkede Kürt sorunu yok, Kürt kardeşlerimin sorunu var" diyerek zihnimizdeki kavram vesayetini yıkıyor.
Şimdi zihinlerimiz daha da hür!..