Türk Milleti'ni temsil makamında bulunanların memleket meseleleri karşısında bir tutum sorunu olmamalıdır. PKK şunu demiş, Öcalan bunu demiş; falanca devlet şunu yapmış, bunların bir önemi yoktur. Önemli olan Türk devletinin, Türk milletinin arzu ve emelleri istikametinde belirlediği sağlam stratejilerdir.
Bu çerçeveden bakarsak; Türkiye terör sorununun çözümüne ilişkin iki şeyi yapmalı, iki şeyi de yapmamalıdır.
YAPILACAK İKİ ŞEY
Hükümet olan bitenin ne yönde ilerlediğine bakmadan demokratikleşme konusundaki ödevlerini hızla yerine getirmelidir. Unutulmamalıdır ki demokrasimiz ne kadar ileri giderse birlik ve beraberliğimizle birlikte güvenliğimiz de o kadar güçlenir. Bizi terör ve etnik milliyetçilik karşısında zayıflatacak olan şey demokrasi eksikliklerimizdir. Kürt vatandaşlarımızın hak ve özgürlükler konusunda hiçbir eksikliği kalmamalıdır.
İkincisi, ordumuza, askerimize dönük saldırılar, eski zamanlardan kalan hesaplar artık bir son bulmalıdır. Ordumuz bugün çok değerli komutanlar tarafından yönetiliyor. Bu ordunun kurumsal zekası inanıyorum ki geçmişten çok ders aldı. Bugün demokrasinin emrinde bir ordumuz var. Bu ordu bizim en büyük gücümüzdür. Çevremizde olan bitene bakınca Türk ordusunun varlığının ne büyük bir nimet olduğunu anlıyorsunuz.
Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın Türk ordusuna gösterdikleri özen önemlidir ve sürmelidir.
Bu bağlamda PKK'nın güvenilmezliğini de dikkate alarak, hükümet her türlü olumsuz senaryoya göre orduyu hazırlamalıdır.
Tekrar PKK terörü başlarsa, bu kez, başta Türk ordusu olmak üzere Türk güvenlik güçleri öyle bir mukabelede bulunmalı ki, bölücü örgütün ciğerini söküp almalılar.
Böyle bir mukabelenin sonucu "çözüm" olmalıdır.
Onun için ordumuza yatırım yapmaya devam edilmeli.
Özellikle son Şemdinli baskınında PKK'nın timlerini imha eden Özel Kuvvet birimlerinin sayısı belirgin bir biçimde artırılmalıdır.
Polisi ve MİT'i de bu hazırlıklara entegre etmek aklın gereğidir.
YANLIŞ İKİ ŞEY
Şu iki şeyi yapmamak gerekir.
"Barış" gibi sihirli kelimelerin büyüsüne kapılıp milletin birliğine zarar verecek uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Kürt vatandaşlarımızın Kürtçe öğrenme yollarının açık olması demokrasinin gereğidir. Ancak, Kürtçe eğitim adı altında yapılacak her türlü faaliyet ne Kürtlerin ne de Türklerin lehinedir.
Bu konudaki gayretler ayrılıkları kurumlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Başbakan Erdoğan'ın son günlerde sergilediği bakış açısı doğrudur ve bu bakış açısı bir devlet tavrı haline dönüşmelidir.
İkinci yapılmaması gereken şey, koruculuk sistemine son verilmesidir.
Korucular bu devlete bağlı, kendilerini Türk Milleti'nin bir parçası olarak gören Kürt vatandaşlarımızdır.
Koruculuk düzeninin tasfiyesi PKK'lı çevrelerin büyük bir arzuyla istedikleri bir husustur.
Bu sistemin aksayan birçok yanının olduğunu biliyoruz; ancak şunu da biliyoruz ki korucuların büyük çoğunluğu bu ülkenin birliği için yıllar boyunca kahramanca mücadele ettiler.
Onların varlığı her bakımdan önemlidir.
O bakımdan devletin bu yöndeki zorlamalara aldırmaması gerekir.
Sonuç olarak şunu söylüyorum:
Siz çözüm mü istiyorsunuz, öyleyse bir devlet olarak önce kendi çizginizde sağlam duracaksınız, kendi stratejinizi adım adım gerçekleştireceksiniz.
Çözüm demokrasiyle ve silahsız gelecekse, Türk Milleti'nin istediği budur, buyursun gelsin.
Yok, istenen şey çatışma ve terörse, biz buna da hazır olmalıyız ve çözümü silahın namlusundan çıkarmalıyız.