Çeşme çarşısında tarihi bir yapı var: Aya Haralambos Kilisesi. Restore edilip kültür faaliyetlerine tahsis edildi. Bu yaz başında oradaki bir kitap sergisini gezerken Bornovalı adlı kitaba rastlayıp satın aldım.
"Bornovalı", Girit göçmenlerinden bir ailenin çocuğu olan Adil Demir'in hayat hikayesidir. Handan Attar kaleme almış (İzmir 2009).
Adil Demir 1934 Bornova doğumlu. Kaportacılıkla işe başlar, çok sıkıntı çeker, sonunda başarılı bir iş adamı olur. Onun hayat hikayesi, aynı zamanda İzmir'in gelişme ve sanayileşme öyküsü sayılır.
Adil Demir, Bornova'da başta Atatürk Mahallesi olmak üzere birçok konutun inşasına önderlik etmiş. Kooperatifçiliğin öncüsü olarak binlerce ailenin ev sahibi olmasını sağlamış.
Gözüpek, girişimci, cesur, samimi, halkın nabzını iyi tutan genç bir iş adamı iken siyasetle de ilgilenir. Adalet Partisi Bornova ilçe yönetiminde çeşitli kademelerde çalışır. 1973 ve 1977'de İzmir milletvekili seçilir. Parti ayırımı yapmaksızın Ankara'ya yolu düşen her İzmirliye ilgi gösterir. 12 Eylül 1980 darbesiyle siyasi hayatı son bulur. Ama o halkın ve esnafın sorunlarına çözüm üretmeye devam eder.
GİRİT BEKTAŞİLERİ
Bu köşede daha çok İzmir'deki tasavvuf kültürüne yer veriyoruz. Bugünkü yazının sebebi Adil Demir'in Bektaşi bir aileden gelmiş olmasıdır.
Başka Osmanlı bölgelerinde olduğu gibi Girit'te de tarikatler vardır. Bektaşilik en başta gelenidir. Giritliler Anadolu'ya gelirken inançlarını, geleneklerini ve göreneklerini de birlikte getirirler. Hak aşıkı, gönül dostu ve yardım sever idiler. Muharrem ayında matem tutarlar, kana kana su bile içmezlerdi. Demir ailesinin yetişkinleri böyle bir inanç grubu içinde sosyalleşir, "insan" olmayı öğrenirlerdi.
Adil Demir'in anne ve babası Kazım Baba'nın dervişi idiler. Ziyarete, kurbana birlikte giderlerdi. Kazım Baba'nın vefatından sonra Eşref Paşa dergahına Kazım Baba'nın oğlu, İkiçeşmelik'e de yeğeni Mustafa şeyh oldu.
Adil Demir bütün bunları 19 yaşlarında öğrendi. Çünkü tekkeleri kapatan kanundan korktukları için, aileler 1945'lerde bile tarikat toplantılarını çocuklardan saklamak gereği duyarlardı.
Aslında bu ciddi bir eksiklikti. Yoksulluk ve savaş yüzünden din ve meslek eğitimi alamayan, okuryazar bile olmayan şanssız bir nesil ortaya çıkmıştı. Kitabımızın yazarı Handan Attar'ın ifadesiyle: "Bu kuşak insan olmak, oturup kalkmasını, konuşup dinlemesini öğrenmek, inançlı bir Müslüman gibi ibadet edebilmek için bu tekkelere muhtaçtı."
Adil Demir İkiçeşmelik'teki Bektaşi şeyhinin kızıyla evlenme vesilesiyle böyle bir ortamdan haberdar olur. Kayınpeder Mustafa Baba kendisine Nesimi'den, Seyrani'den, Yunus'tan nefesler okur ve açıklamasını yapar. Böylece onu başka bir dünyaya götürür. Ona tasavvuf edebiyatının derinliği ve güzelliğini tanıtır:
"Seyrani kaldır parmağın/ Vaktidir Hakk'a durmağın/ Deryaya akan ırmağın/ Katre olsam sellerine."