Dün Karşıyaka Arena'da 30 Mart seçimlerinin startı resmen verildi aslında. Başbakan Erdoğan'ın, kelimenin tam anlamıyla "çıkartma yaparak" açıkladığı Ege'nin 4 büyükşehir ve 1 il Belediye Başkanı ilanı; gövde gösterisinden farksızdı.
Haber sayfalarımızda okuyacağınız için Başbakan'ın mesajlarını tekrarlamak istemiyorum ama; daha ziyade bu mesajların ne anlama geldiğini yorumlamaya çalışayım..
Bütün Ege adaylarını açıklasa da Başbakan'ın odağında İzmir vardı. Tarihi boyunca Ege ve Akdeniz'in incisi olan, stratejik merkezi konumu ile her zaman bu coğrafyanın yıldızı olan İzmir'in bugün, hak ettiği hizmet ve değeri bulmadığı mesajı gayet açıktı. Moğol istilasından Haçlı seferlerine ve Osmanlı'da fetret devrine ve oradan da nihayetinde Kurtuluş Savaşı'ndaki İzmir duruşuna yaptığı atıf, aslında bugünkü İzmir'in durduğu noktayı hak etmediğini hatırlatan en güçlü argümandı.
Dünya değişiyor, dünya dönüşüyor. Türkiye de bu değişimle birlikte gelişiyor. Buradaki kilit sözcük; "gelişim."
İşte, İzmir, Türkiye kadar hızla gelişebiliyor mu? Bu kentte yaşayan 4 milyonu aşkın insanın üzerinde neredeyse hemfikir olduğu (bütün ideolojik rezervler bir kenara konulduğunda) tek konu belki de.
İşte; Başbakan'ın mesajlarındaki can alıcı hedef de bu zaten. İzmir, hak ettiği yerde değil.
Türkiye'deki gelişimin hızının maalesef gerisinde kalan İzmir, hak ettiği yerde olmalı sözüne karşı çıkacak bir Allah'ın kulu olabilir mi?
Olan varsa ya bu kenti sevmiyordur ya da başka rezervleri vardır.
Kabuğunu kırmış ve artık kırmak zorunda olan İzmir'de artık ezberlerin bozulduğu, bozulmaya mahkum olduğu daha çok anlaşılıyor. İçi boş ezberlerin dönemi bitti çünkü. İnsan ve iş odaklı, çağın gereklerine uygun olmayan herkes ve her kurum yok olmaya mecbur.
Başbakan'ın mesajlarını yorumlarken vardığımız noktada, Ege'nin 5 ilinde gösterdiği adaylara bakarak "icraata" yönelik önceliği de görüyorsunuz. Denizli'nin geldiği nokta ortada; Osman Zolan ile devam.
Aydın'da, bugüne kadar bürokrasideki başarılarıyla öne çıkan Mustafa Savaş.
Manisa'da, gerek sendikacılığı, gerekse siyaset yaparkenki örgütçülüğüyle bilinen Hüseyin Tanrıverdi.
Ve Binali Yıldırım. 11 yıllık bakanlığı döneminde Türkiye'yi karadan, havadan, denizden ve haberleşme alanında atılan adımlarla yaptıklarıyla istisnasız göz dolduran Yıldırım; yeni dönemin rekabetinin hiç de kolay olmayacağını ortaya koyuyor.
Artık maç; çift kale oynanmaya hazırlanıyor...