Hep kadınlardan söz etmemiz erkekleri düşünmediğimiz anlamına gelmez. Zaten kadın özgürlüğü ya da kadının kalkınması aynı zamanda erkeklerin özgürlüğü ve kalkınması anlamına da geliyor.
Erkeklerle ilgili araştırma yapıp, kitap yazan psikolog Esin Acıman'dan ve kitabı "Erkek Doğmak Adam Olmak"tan söz etmiştim daha önce.
Bugün de kitaptan alıntı yapmak istiyorum.
Erkek olmanın nasıl olduğunu anlamaya çalışalım. Doğuyordu bir hastane odasında. Ve sonra büyüyordu. Büyürken, erkek olmak adına hep bir şeyler öğretiliyordu.
KIZ GİBİ AĞLAMA
Fazla duygusal olmamak, kız gibi ağlamamak, sözünün hep arkasında durmak, yalan dolansız, hep bir gün para kazanacağı, işi gücü olacağı zamanlara göre hazırlanmak, erkek gibi içebilmek, içip içip de gevşememek, masada dik oturmak, lafını düz iletmek, karı kızdan çok hoşlanmak, atak ve istekli olmak -seksi iyi bilmek, cinselliği her daim kimliğinde tutmak ve hep iyi sevişen, kadın işlerinden iyi anlayan bir erkek olmak, çapkınlığı bir madalya gibi taşımak, komik olmak ama gülünç değil, kibar olmak ama erkeksi kibar, kalitesini düşürmeden küfür edebilmek, ilk kol atan, ilk arayan, ilk öpen olmak, kazanmak, hep kazanmak... Ona hep bunlar öğretiliyordu.
OYSA...
Bazen bu erkek aşık oluyor. Bazen başkasının kadınını seviyor. Bazen iflas ediyor. Bazen beklenmedik bir hastalık kesiyor yaşam kuvvetini veya bazen iş bulamıyor. Bazen seçmek zorunda kalıyor ve bir türlü seçemiyor, ne yapsa birilerini üzüyor, o zaman da üzülüyor. Bazen çocukları için boyunun yetmeyeceği masraflara girişiyor, eziliyor. Bazen bir yaşamda iki kimlikle kayboluyor, bazen kaybolmuşluğunu bile bilmiyor. Bazen orta yaşından korkuyor, cinsel kimliğini sorguluyor, gençlik heyecanını arıyor, bulamıyor. Bazen kadını onu aldatıyor, şaşkına dönüyor, gururu kırılıyor. Bazen kaçıp gitmek, bütün görevlerini ardında bırakıp dağlarda, uzak denizlerde yok olmak istiyor. çoğu kez yapamıyor.
Askere giden, pusularda ölen, yangında son kurtarılan, batan gemiden en son ayrılan, kadına yol veren, kapı açan, iskemle tutan, çiçek getiren, hediye alan, evlenme teklifi yapan, vasiyet yazan, mal mülk paylaştıran, kadını seven, sevemediği zaman terk eden, edemediği zaman ezilen, ezildiği zaman ağlayamayan, ağladığı zaman saklanan hep erkekler oluyor.
Erkekler fazla konuşmuyor, paylaşmıyor, aydınlığı sığ, karanlığı çok derin oluyor. Erkekler yaşam karşısında çok fazla sınanıyor.
Kadınlar karmaşık ve anlaşılmaz sanılır. Oysa erkek olmak, erk olmak daha zordur. Erkekler adeta bir savaşçı gibi sürekli başı dik, kendine güvenli, hiç yenilmez, hiç kırılmaz br duruşta, sürekli alarmda, sürekli koruyan ve doyuran olmak zorunda.
ADAM OLMAK
Ağlama yasağı olan erkeğin, sevip sevip de içinde saklayan erkeğin, hata payı az, başarısı çok olma hali ile nasıl bir baskı altında olduğunu, karabasanlarını bile sadece kendisinin olduğu bir odada, tek başına, çoluk çocuğundan, karısından, annesinden saklayarak, başını ellerinin arasına alıp da, "Ne yapacağım ben şimdi?" çaresizliğini anlamak gerek.
Hayat erkekler için birçok kadına göre daha zordur ama hassas ve duyarlı bir erkeğin hayatı bütün kadınlara nazaran daha zordur.
Adam olmuşsa bir erkek, aynı kadın olan kadın gibi, bu 'adam' kimliği adına bir bedel ödediğini, acı çektiğini, aşık olduğunu, yalnızlık hissettiğini, çok çalıştığını, sevgileri ve sevdikleri adına ne çok kaygılandığını anlamak gerek.
Adam olmak zordur.