• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
SEDA KAYA GÜLER

Kadın-erkek eşit değil ki!

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 31 Mayıs 2011, 20:05
Yeni okudum Hıncal Uluç'un sezonun en çok ilgi çeken oyunlarından "Düğün"den yola çıkarak kadınlara, feministlere çatan yazısını. Klasik bir Hıncal Uluç güzellemesi diyebilirsiniz, pek çok kişi öyle diyor. Hatta cevap vereceğimi duyunca, "Sakın ha!" diyenlerin sayısı taminiminden de fazla çıktı.
Polemik yapmak, birilerine laf atarak köşe yazmak tarzım değil ama bazı yazılara da sessiz kalınmıyor.
Bu yıl seyrettiğim oyunlar içinde en çok beğendiğim ve bu köşede de eleştirisini yaptığım "Düğün" adlı oyunu, oyunculuklar hariç hiç beğenmemiş Hıncal Uluç. Oyundaki bütün erkeklerin kötü olmasına takılmış ve başta yönetmen Tilbe Saran olmak üzere oyunun yazarına ve yapımcılarına şu soruyu somuş: "Erkekler böyle aşağılık yaratıklar madem, neden dünyanın tüm aydın kadınları, yıllardır onlarla eşit olma savaşı veriyorsunuz? İnsan bir solucanla eşit olmak ister mi?"
Ben kendi adıma yanıt vereyim şu "eşitlik" meselesine. Biliyorsunuz erkeklerin çoğu kadın ve erkeğin eşit olmadığına inanıyor. Ben de öyle! Kadın ve erkek eşit değil, çünkü kadınlar erkeklerden üstün.

KADIN ZATEN ÜSTÜN
Dolayısıyla Hıncal Uluç ve onun gibi düşünün erkekler burada yanılıyor. Kadınlar eşit olma savaşı vermiyor! Doğuştan sahip oldukları hakları hile ile kaba kuvvet ile, zorbalıkla ellerinden alan erkeklere karşı mücadele vererek, bu haklara kavuşmaya çalışıyor.
"Çıplak Maymun", "Sevmek Dokunmaktır" kitapları ile tanıdığımız zoolog Desmond Moris, İnkılap Kitabevi tarafından yayınlanan son kitabı "Çıplak Kadın'da (Kadın Vücudu Üzerine Bir İnceleme) der ki:
"Biz insanların başarısı, erkeklerin avcılar olarak uzmanlaşmasına dayanan erkek ve kadın arasındaki işbölümünün bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların küçük kabileler halinde yaşadığı göz önünde bulundurulursa, bu durum erkekler evden uzakta avlanırken kadınların sosyal yaşam içerisinde yemek yapmak, çocuklara bakmak ve kabile yaşantısını düzenlemek görevini üstlendiği anlamına gelmektedir. Böylece erkekler bu son derece önemli yegane görevleri üzerinde ustalaşırken, kadınlarsa aynı anda birçok problemle başa çıkmak konusunda uzmanlaşmışlardır."
Adam, erkeklerin bir konuda, kadınlar çok konuda uzmanlaştığını çekinmeden, gocunmadan itiraf ediyor.

KAZANILMIŞ HAK

"Kabile yaşantısının süregeldiği bu toplumlarda, bir cinsiyetin diğerinden üstün olması gibi bir durum hiçbir zaman söz konusu olmamıştır" diyor.
"Erkek ve kadınların yaşamlarını sürdürebilmek için birbirlerine ihtiyaç duymaları, aralarında en eski çağlardan beri süregelen bir denge yaratmıştı. Erkek ve kadın farklı olmakla beraber eşittiler" diyerek şöyle devam ediyor:
"İnsan nüfusu arttıkça köy ve şehirler oluşmaya, kabile yaşantısını süren insanlar şehir ve köylerde yaşamaya başlamış ve bu denge bozulmuştur. Toplumda önemli bir yeri olan din unsurunun da bu dengenin bozulmasında önemli bir rolü olmuştur.
Eski toplumlarda kadın Ana Tanrıça görevini üstlenmişken, şehirleşmenin baş göstermesiyle birlikte korkunç bir değişim olmuş ve müşfik Ana Tanrıça, yerini otoriter Tanrı Baba'ya bırakmıştır.
Acımasız din adamları kendilerine arka çıkan "Cezalandırıcı Tanrı"dan aldıkları güçle, genelde erkeklere toplumun daha varlıklı ve üst seviyelerinde yer vermek suretiyle kendi varlıklarını da güvence altına almış ve kadınları evrim süreçlerinin en başından beri süregelen, doğuştan sahip oldukları sosyal konumdan daha aşağı bir konuma oturtmuşlardır."
Yani diyor ki, FEMİNİSTLERİN YENİDEN ELDE ETMEYE ÇALIŞTIKLARI HAKLAR, DOĞUŞTAN SAHİP OLDUKLARI HAKLARDIR. Yeni haklar elde etme mücadelesi görünse bile, aslında bu ilk çağlardan beri sahip oldukları konuma kavuşmaktır.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.