• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
SEDA KAYA GÜLER

Uzun Beyaz Bulut

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 18 Mart 2013, 19:50
Buket Uzuner bu kitabı 1998 yılında yazmaya başladı ve kitabın ilk bakısı 2001 yılının Ekim ayında kitapçılarda yerini aldı. Buket, bir röportajında, "Ben Gelibolu romanını 1998'lerde yazarken çağdaş edebiyatımızda Çanakkale hiç gündemde değildi. Çanakkale ile ilgili bir yerli kitap bulmak yemin ederim iğneyle kuyu kazmaktı. O kadar kaynak, belge aradım. Beş yıl Çanakkale köylerinde yaşadım. Bana yardım etmek isteyen edebiyat ve tarih meraklıları belge olarak Osmanlıca el yazmalarının fotokopilerini yolladılar." demişti. Neden? Bir yazarın sürekli gündemde olmak için gündemi takip etmesi değil, gündem yaratmasını gerektiğini düşündüğü için. Nitekim o günden sonra Gelibolu hakkında pek çok kitap var raflarda; araştırma, roman, anı, belge vs... Ve filmler... "Çanakkale Yolun sonu" vizyonda. .

ALİSTAİR'İN MEKTUBU
Romanda Osmanlı teğmeni Ali Osman Bey ile Anzak er Alistair John Taylor'un hikayesi anlatılır. Kitabın arka kapağında yazdığı gibi, "İkisinin insanlığa verdiği dehşetengiz ders. Tarih kitaplarında yer almasına henüz hiçbir milletin izin vermeye hazır olmadığı büyük insanlık sınavı: Aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olur mu?"
Alistair, ailesin yazdığı mektupta Gelibolu'yu şöyle anlatır: "...Aynı sırada biz savunmasız, filikalar içinde Türkler'in talim hedefi gibi Gelibolu sahillerinde ilerliyorduk. Her taraftan üzerimize kurşun ağıyordu ve biz sanki bundan etkilenmiyormuş gibi o cehennem sahile doğru ilerliyorduk. Donuştuk. Kedirimize boyun eğmiş bir halimiz vardı. İçimizde bir an önce sahile çıkıp, düşmana haddini bildirmek heyecanıyla yanıp tutuşanlar çoğunluktaydı ama korkarım onlar da artık burada bulunmamızın nedeni konusunda konuşmaktan çok, 'ne olacaksa osun, bize ateş açan her kimse onunla savaşalım, bitsin bu iş' noktasına gelmişlerdi. Açıkçası soru sormak için artık çok geçti. Biraz önce hepimizi romantik hayallere, derin bir ruh huzuruna kavuşturan Ege Denizi'nin üstü cesetlerle doluydu ve tarifinde zorlandığım o muhteşem mavi-yeşil rengi artık kıpkırmızıydı. Hatta sonunda filikayla kıyı arasında cesetlerden bir iskele oluşmuştu."

ALİ OSMAN'IN MEKTUBU
Ali Osman Bey de annesine yazdığı mektupta savaşı anlatmaya çalışır: "... Bu manzara nasıl tasvir edilir Valideciğim, ah Valideciğim! Sanki bir kıyamet tablosu. Delik deşik kaputların üzerine düşüp kalmış gencecik insan vücutları, noksan uzuvlu ala bunun henüz farkına varamamış şaşkın gençler... Meydanda tek renk var: Kırmızı! Hayatta kalanlar kaybettikleri uzuvlarına bakıp, ölümden kurtulduklarına üzülüyorlar. Sağlam kalanlar şaşkın, bitkin, kabzalarından kan damlayan süngüler ellerinde, sersemlemiş olarak uykuda gezer gibi hareket halindeler..."
Ve savaşın diğer yüzü. Aynı yaştaki insanların cephedeki dayanışmaları!
Ali Osman Bey, annesine bunlardan da bahseder: "... Mamafih zaman zaman pek tuhaf hadiseler de yaşanmıyor değil. Mesela düşman, bombardımanı her vakit bombalarla yapmıyor. Hayal gücü yüksek, enteresan başka teknikleri de mevcut. Düşman, aralarında sadece on nefer boyu mesafecik bulunan siperlerimize bazen sardalya konserveleri veyahut reçel kutuları fırlatıyor. Bizimkiler de sigara paketleriyle mukabele (karşılık) ediyorlar. Düşmanlar arasında hem de sıcak cephede böyle şakalaşmak cihanda duyulmuş şey midir?"
Yayınlandığı hafta 300 bin satan, aradan geçen 12 yıl içinde de tirajı milyonu aşan kitabı hala okumadıysanız okuyun derim. Filmi de mutlaka görün.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.