Şu aralar Cem Yılmaz ve Avustralyalı sevgilisi ile haşır neşiriz. Ünlü erkeklerimizin yabancı kadınlarla olan ilişkisine pek meraklıyızdır zaten, hemen yenge statüsüne koyarız sarışın kadınları. Genç, ince, sarışın ve batılı yüz özelliklerine sahip bir kadının güzel ve çekici bulunması son derece doğaldır bizim erkeklerimiz ve erkek basınımız tarafından.
Ama Avustralyalı "yenge" diğerlerinden biraz farklı. Sarışın ama seksi değil. Yani seks bombası gibi dolaşmıyor ortalıkta. Ayağında blucin pantolon, üzerinde modayla ilgisi olmayan sıradan bir bluz. Yani moda ikonu olan futbolcu eşleri veya manken kategorisindeki kadınların giyiminden çok uzak bir giyim tarzı. Yüzünde makyajdan eser yok. Her dakika kuaföre giden kadınlardan değil. Dolayısıyla magazin basını da şokta, biz kadınlar da. Dürüst olmak gerekirse, çoğumuz görünüşümüzü, başka kadınların görünüşüne göre değerlendirip ölçeriz. Ve bunu yaparken de kilosuna ve giyim tarzına odaklanırız.
ÜNLÜLER DÜNYASI
Melanie bu açıdan ezber bozan bir kadın. Son derece cool. Hoş, ünlü komedyenin birlikte olduğu kadınların ortak özelliği biraz soğuk olmaları. Ama bu kadın hem soğuk nevale hem de çok sıradan. Birçok kadın ve erkeğin "ne buldu ki bu kadında?" dediğini duyar gibiyim.
Çünkü "ünlüler kültüründe" yaşıyoruz ve bu kültüre göre dış görünüşü, dergi-televizyon ve filmlerdeki manken ve oyunculara göre değerlendiririz. Bu kişiler, yaptıkları meslek nedeniyle yaşadıkları sürece güzel olması beklenen insanlar. Bize ne oluyor peki? Biz de işte onlar gibi görünebileceğimize inandırılıyor veya böyle olmaya özendiriliyoruz.
ABD'de çok izlenen dizilerden "Felicity"nin başrol oyuncusu Keri Russel, ilerleyen bölümlerde uzun ve gür saçlarını kısacık kestirince dizinin reytingi düşmüş. Çünkü diziyi izleyen kadınlar: "Ben bu kadın gibi olmak istemiyorum. Hayallerimi yıkıyor" demiş.
BOŞUNA BİR UĞRAŞ
Yani popüler kültür veya ünlü dünyası, sıradan insanları ünlüler gibi olacaklarına veya olmaları gerektiğine inandırmak istiyor. Tüketim kültürü de bunu teşvik ediyor. Milyonlarca kadın diyet yaparak, sürekli şık ve bakımlı olmaya özen göstererek ve habire yeni giysiler satın alarak "ünlüler" gibi olmaya çalışıyor. Hem paralarını hem vakitlerini boşa harcıyor. Hem de ümitlerini. Son günlerde başucu kitabım olan "Saç Saça Baş Başa" kitabında "Güzelliğin böylesine dar kapsamlı bir kavram haline getirilmesinin, kadınların pahalı ve gerçekleşmesi olanaksız bir düşün peşinde koşmalarına neden olduğuna" değiniliyor ve bunun da pek hoş bir şey olmadığı belirtiliyor. Çünkü güzel olmanın sonu yok. Her zaman genç olmak, her zaman ince olmak ve her zaman iyi giyinmek zorundasınızdır ve sürekli bir rekabet içinde olmanız gerekmektedir. Daha genç ve güzel biri her zaman yerinizi alabilir.
Öyleyse kendimizi olduğu gibi sevmek ve kabullenmek ve güzel bulduğumuz yönlerimizle var olmak, anlamsız yarışın içinde olmamaktan daha iyi değil mi?