Yarın Sevgililer Günü. İster karşı çıkalım, ister benimseyelim, ister sevdiğimize hediye alalım, ister almayalım, aslında hepimiz sevgilimiz tarafından sevilmek, önemsenmek ve şımartılmak isteriz. Yani hepimiz sevgilimizin bizi hem bugün de hem de diğer günlerde hatırlamasını ister, hediye almasını bekleriz, sürprizler yapmasını hayal ederiz. Sevgililer Günü ile ilgili reklam ve kampanyalara baktığımızda hep "hediye alan" kişinin erkek, "hediye alınanın" da kadın olduğunu görüyoruz. Sürprizler de erkeklerden bekleniyor. Oysa kadınlar da sevgililerine bugün için sürprizler yapabilir ve hediye alabilirler. Erkeklerin şımarmaya ihtiyacı yok mu? Nedense kadınlar hep arzulanan, aranılan ve üzerine düşülen olmak istiyorlar. Erkekler de aynı şeyi kadınlardan bekliyorlar. Onlar da sürprizle karşılaşmak istiyor. Kuralları bozmak gerekir. Aşkın kanununu kadınlar ve erkekler için yeni baştan yazmak mesela. Bir zamanların ses getiren feminist dergisi Pazartesi'nin 2006 yılında yayınlanan "Aşk" özel sayısının başlığı da buydu zaten: "Aşkın Kanunu Yazsak Yeniden".
MUTLULUK, ADALET VE AŞK
Şöyle diyordu feministler kitabın önsözünde: "Ne olsun istiyoruz diye soran olursa ilk sayacaklarımız şu üçü: Mutluluk, adalet ve tabii ki aşk. Aşkta sadece mutluluk arıyoruz demenin aşkın gerçeğine aykırı düştüğünü biliyoruz. Mutlu aşk, hikayelere konu olmayı bile hak etmez, değil mi? Gerçi bizler aşkın cefasından kaçalım demiyoruz. Aşk kadınların uğrunda hiçleştiği, nesneleştiği, ezildiği bir mecra olmasın diyoruz. Aşkın kaçmasına kovalamacasına kim nasıl karışabilir? Ama neden kadınlar bu hikayede kovalanan, güçsüz, tahakküm altına alınması gereken ve aynı zamanda korkutucu, hilekar ve anlaşılmaz güzeller rolünde çıksınlar sahneye? Erkeklere güzellik kadar kadınlara kovalamak yakışıyor oysa. Aşkta nesneleşmek olmasın, nesneleşeceksek aşk da olmasın diyoruz. Bizler aşkın her aşamasında adalet istiyoruz. Seviştiği için kanı akıtılan tek kaın kalmasın, çirkin olduğu düşünülerek tek bir genç kadın aşağılanmasın, yaşlı olduğu için kadınlar aşk hakkını kaybetmesi. Alem değişsin, aşkın alemi değişsin istiyoruz."
AŞKIN ALEMİ
Bu sözlerin üzerinde düşünmek gerekmiyor mu sizce? Yıllar geçiyor biz kadın-erkek ilişkilerinde yerimizde sayıyoruz. Alem değişiyor ama bizim alem değişmiyor. Kadınlar aşk yüzünden ölüyor, öldürülüyorlar. Ya aileleri öldürüyor onları ya toplum ya da aşık oldukları erkek. Aşk yüzünden evlerini, ailelerini, işlerini, hayallerini, geleceklerini terk etmeleri isteniyor aşık oldukları erkekler tarafından. Onlar da öyle yapmaları gerektiğini düşündükleri için ve onlara öyle öğretildiği için öyle yapıyorlar. Aşık oldukları zaman, aşık oldukları erkeklerle birlikte ve belki de ondan doğuracağı çocuklarının geleceği uğruna kendilerinden vazgeçmeye hazırlar. Niye, neden? Bunları sorgulamak gerekmiyor mu? Mesela nedir bu pahalı hediye meselesi? Niye 14 Şubat'ta ekranı pırlanta tek taş reklamları sarıyor? Erkek kadını sözle veya fiziksel olarak dövdükten sonra kocaman bir tek taş alınca veya kolye/yüzük/küpe "sevgili" mi oluyor? Kadını gerçekten seven, düşünen erkeğe hediye almadığı için kızacak mıyız? Karagül dizisinin son bölümünde Narin'in Oğuz'a teşekkür ettiği gibi, "Tenden önce tendeki canı seven" adam gibi erkekleri sevmeyecek miyiz?