2009 yılında, küresel finans krizinin yansıması olarak, ülkemizde de önemli ekonomik sıkıntılar yaşanmıştır. Bu sıkıntılı dönemin ardından Türkiye ekonomisi 2010 yılında yüzde 9.2, 2011 yılında ise yüzde 8.5 gibi iyi oranlı ve oldukça yüksek bir büyüme performansı göstermiştir.
Ancak tüm bu olumlu gelişmelere, dünya genelinde ilgi çeken yüksek büyüme hızlarına rağmen, cari açık ve yükselen enflasyon gibi etkenler nedeniyle Türkiye'de ekonomik birimler ihtiyatı elden bırakmamıştır.
Gerçekten de bu dönemde görülen büyüme, ithalata ve kısa vadeli yabancı sermaye girişlerinin sağladığı dış kaynaklara dayalı olmuştur. Dolayısıyla, Euro Bölgesi'nde yaşanan, Yunanistan ile Portekiz'in ardından İspanya ve İtalya'ya da yayılan krizin, Türkiye'yi de etkileme ihtimali sürekli göz önünde tutulmuştur. Bu gelişmeleri değerlendiren ekonomik çevreler de, 2012 yılında Türkiye ekonomisinin yavaşlamasını, cari açığın gerilemesini ve işsizliğin artmasını beklemekteydiler.
DOĞRU TAHMİN
Bu çerçevede, 2012'nin ilk 6 ayı incelendiğinde, Türk ekonomisinde yavaşlamanın belirginleştiği görülmektedir. Henüz veriler açıklanmamış olmakla birlikte, yılın ilk yarısında ekonominin yüzde 2-4 aralığında büyümesi beklenmektedir. 2010 ve 2012 yılları göz önüne alındığında bu oranın oldukça düşük olduğu görülmektedir. 2011 yılı Ekim ayında 78 milyar dolar ile tarihi rekorunu kıran cari açık, izleyen aylarda azalmaya başlayarak Nisan ayı sonunda 69 milyar dolara gerilemiştir. Bu arada işsiz sayısı ve işsizlik oranında az da olsa artış yaşanmıştır.
Yılın kalan bölümünde yaşanacak gelişmeler ise daha çok iç talebe, iç talep ise faiz oranlarındaki gelişmelere bağlı olacaktır. Zira, Avrupa pazarında canlanma olasılığı oldukça düşüktür. Kuzey Afrika ve Ortadoğu pazarı ise siyasi belirsizlikler nedeniyle bir süre daha sınırlı kalacaktır. Çin'in de yavaşlamakta olması, Doğu pazarını da olumsuz etkileyecektir. Bu koşullarda yılın ikinci yarısında ekonominin canlanması ancak iç talep ile sağlanabilecektir. Vatandaş cephesinden iç talebin artışı, kredi artışı ile mümkün olabilecektir. Çünkü vatandaşların reel gelirlerinin artış imkanı sınırlıdır.
Kredi kullanımının artması için ise, aylık bazda faizlerin yine yüzde 1 sınırına ve hatta altına gelmesi gerekmektedir. Hükümetin ve Merkez Bankası'nın kredi faizlerine sınır getirme çalışmalarının mantığı da budur. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun Temmuz ayında alacağı faiz kararı da bu nedenle kritik öneme sahiptir. Diğer taraftan iç talebin önemli bir unsuru olan kamu harcamaları için bütçede yeterli imkan olduğu görülmektedir. Nitekim yılın ilk 5 ayında bütçe fazla vermiştir. Kuşkusuz maaş farkları nedeniyle Temmuz ayında bütçede bir miktar bozulma yaşanabilecektir. Ancak, canlanan ekonomiye bağlı olarak artacak vergi gelirleri, kamu harcamalarının ekonomiyi hızlandıracak şekilde kullanılması imkanını verecektir. Dolayısıyla, küresel ekonomik ve siyasi koşullarda herhangi bir olağanüstülüğün yaşanmaması durumunda, yılın ikinci yarısında ekonominin biraz daha canlı olabileceği söylenebilecektir.
ESNAF AÇISINDAN
Ekonominin genel görünümü böyle iken esnaf ve sanatkarlarımız açısından yılın ilk yarısında yaşanan gelişmeleri veriler yardımıyla değerlendirmek istiyoruz. Bu alana ilişkin sınırlı veriler ile yapılabilecek ilk değerlendirme kredilerden esnaf ve sanatkarlara giden payın azalmış olmasıdır. Nitekim Aralık ayına göre toplam kredi hacmi yüzde 5.7, ticari kredi hacmi yüzde 5.6 oranında artarken esnaf ve sanatkarlara kullandırılan krediler sadece yüzde 3.1 oranında artış göstermiştir. Böylece bu kesimin toplam krediler içindeki payı binde 17'den binde 16'ya düşmüştür. Dolayısıyla esnaf ve sanatkarlarımızın finansmana ulaşmadaki sorunları devam etmiştir. Bu durum birliğimizin hayata geçirdiği ve üyelerimizin krediye ulaşmasını kolaylaştıran "İESOB Esnaf Kart" uygulamasının önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Öte yandan, yavaşlayan ekonomiye rağmen yılın ilk yarısında esnaf ve sanatkar sayısı ülke genelinde yüzde 0.78, İzmir'de ise yüzde 1.57 oranında artmıştır. İzmir'deki esnaf ve sanatkar sayısının ülke genelinden iki kat daha fazla artması, İzmir ekonomisinde esnaf ve sanatkarların öneminin daha da arttığını ortaya koymaktadır. Zira esnaf sanatkarlar, aileleri ve yanlarında çalışanlarla birlikte toplumun önemli bir kesimini oluşturmaktadırlar.
Bu analizler, ülke yöneticilerinin esnaf ve sanatkarların sorunlarına daha duyarlı olması gerektiğini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Her biri yüzlerce esnaf ve sanatkarın işsiz ve aşsız kalmasına yol açan ve her geçen gün kuralsızca çoğalan AVM'lerin çalışma koşulları artık yasal bir düzenleme ile disiplin altına alınmalı, bu konuda üyesi olmaya çaba gösterdiğimiz AB ülkelerindeki standartlara ulaşılmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, hiçbir AVM yok ettiği esnaf ve sanatkarlar düzeyinde istihdam yaratamamaktadır. Esnaf ve sanatkarlar ekonomiye katkılarının yanı sıra Türkiye'nin sosyal ve kültürel hayatında da önemli işlevler üstlenmişlerdir. Bu özelliklere sahip olan üyelerimizin mevcudiyetlerini ve faaliyetlerini sürdürebilmeleri, memleketin geleceği açısından gereklilik arz etmektedir.