Geçen hafta elime Konak Belediyesi'nin yayınladığı KNK YAZ 2016 Dergisi geçti. Son zamanlarda hiçbir dergiyi bu kadar keyifle okumamıştım.
Sayfaları bir solukta inceledim sonra da iki gün boyunca keyifle okudum. İzmirli olup o fotoğrafların anılarını yaşamış, anlatılan insanları tanımış, o olaylara tanık olmuş biriyseniz 82 sayfalık dergiyle çıktığınız zamanda yolculuk hiç bitmesin istiyorsunuz...
1923'te Atatürk'ün kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk medeniyet sembolü olarak gösterilen İzmir Fuarı'nın ve unutulmaz Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz'un müthiş öyküsü ve çok çarpıcı fotoğraflarla başlıyor dergi.
Çocukluğumda her Fuar sezonu heyecanla beklediğim dünyaca ünlü Medrano Sirki'ni, palyaçolarını, fillerini, maymunlarını, akrobatlarını unutamadığım günlerini hatırlatıyor ardından. O sirk çadırında heyecanlandığım, ürktüğüm, kahkahalar attığım anları yeniden yaşıyorum. Sirk denince aklıma ilk gelen, o yıllarda Charlton Heston, Tony Curtis ve Gina Lollobrigida'nın "Harikalar Sirki" filmi oluyor. Zamanda yolculuğuma o görüntüler de karışıyor...
60'lı yılların, 70'lerde zirve yapan, 80'lerde kan kaybetmeye başlayan İzmir Gazino ve Bahçe günlerinin mimarlarından Bornovalı Nuri'nin anılarını okuduğum sayfalarda ve o dönemin sanatçılarının ilanları ve fotoğrafları arasında kayboluyorum.
Bornovalı Nuri'nin şu sözü Fuar'ın sanatçılar açısından ne kadar önemli olduğunu vurguluyor: "Şarkıcıların o yılın kış aylarında sahneye çıkacakları İstanbul gazinolarındaki ücretlerini İzmir Fuarı'ndaki performansları belirlerdi."
İzmir Fuarı üzerine yazılmış bir çok anı yazısı ve beni mest eden fotoğraflardan sonra doğup büyüdüğüm Alsancak 1950'lerdeki haliyle çıktı karşıma. Umur Sönmezdağ öyle bir yazı yazmış ki tüm çocukluğumu siyah beyaz bir film halinde yaşattı bana. Alışveriş yaptığımız bakkallardan, manavlara, eczanelerden, çiçekçilere, mandıralardan, pastanelere, açık hava sinemalarından, çıtır çıtır gevreklerini yediğimiz Mavi fırına...
İzmir Atatürk Lisesi Müzesi, İzmir St. John Kilisesi, şimdilik kişiye özel olan tarihi sikke koleksiyonu yazılarını da merakla okudum. Sonra Büyük Altaylı Ayfer Elmastaşoğlu yazısı ve fotoğrafları geldi. İki ağabeyi Nail ve Yavru Ayhan Altay'da seyrettiğim futbolculardı.
Ayfer'in de Gazi İlk Okulu'nun bahçesinde iki taş koyup oluşturduğumuz kalede bana penaltı atmışlığı vardı. Ben de onun yer aldığı A milli takımımızın 1971'de Polonya'yı 1-0 yendiğimiz maçını anlatmıştım televizyondan...
KNK Yaz 2016 dolu dolu bir dergi olmuş.
Emeği geçenlerin tümünü kutluyorum.
ÜÇ FİLM
Yaz akşamlarımızı ya ekran başında CNN Türk'te Didem Arslan'ın konuklarının itiraf ve yorumlarını dinleyerek, ya da sinemaya giderek geçiriyoruz. Geçen hafta seyrettiğimiz üç filmden "Hatırla / Remember" sonuna kadar bizi sürükledi. İki yaşlı adamın Christopher Plummer ve Martin Landau'nun geçmişleriyle hesaplaşması üzerine kurulu film sürpriz finaliyle bir hayli çarpıcı. İnsanlık tarihinin utanç dolu katliamlarından birini konu etse de kaçırılmaması gereken bir film.
"The Neon Demon / Neon Şeytan" ise beni hayal kırıklığına uğrattı. Cannes Film Festivali'nde yuhalandığını ve protesto edildiğini okumuştum. Üç beş güzel fotoğraf dışında filmde hiçbir şey bulamadım.
Ne konusu sardı ne de anlatımı. İki saatim boşuna gitti...
Ve, yönettiği her filmini merakla beklediğim Woody Allen'ın "Cafe Society" si yine güzel anlar yaşattı bana. Her filminde şurup gibi akan sıcacık bir anlatımı var Allen'ın.
Dönem filminin kostümleri yine harikaydı.
İzlemelisiniz...