New York'un her köşesinde sürpriz gizli

İyi günler, iyi günler, evet tekrar iyi günler... Bu alışılagelmiş sözü gerekirse bin kereden fazla söylemek ve hissetmek lazım yaşantımızda. Yakından takip ettiğim İzmir, İzmir'deki çevrem, İzmir'deki herşeyi ile sevdiğim ve de sahiplenmekten gurur duyduğum gazetemiz 'Yeni Asır'ın başından geçen gün teğet geçen yangın faciası için tekrar tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunar ve de bu gibi üzücü olayların bizden ve tüm dostlarımızdan uzak olmasını temenni ederim.
Size yine NY'tan minik haberler vermeye, buralarda yaptıklarımı paylaşmaya devam edeyim dedim.
Geçen hafta sonu bir unutulmaz gösteride idim. Oyunu 2 kişi baştan sona götürüyor. Hem de biri bir masanın bir yanında öteki diğerinde. Yerlerinde oturarak, çocukluk yıllarından beri birbirlerine yolladıkları 'aşk mektupları'nı okuyarak. O kadar muhteşemlerki 1 dakika bile olsun sahneden gözünüzü kulağınızı alamıyorsunuz. Hele hele bu iki sanatçı Mia Farrow ve Brian Dennehy olursa... İnanılmaz bir performansla tüm oyunu sonuna kadar tek nefeste taşıyorlar. Oyun değişik bir şekilde sahnelenecek, öyle ki bir ay sonra Mia Farrow'un yerini Carol Burnett, sonra ikisinin yerini Alan Alda&Candice Bergen, sonra Angelica Huston& Stacy Keach, Diana Rigg& Martin Sheen gibi kuvvetli sanatçılar oynayacak. Hangi çift daha cazip gelirse o zamana yerlerini ayırtıyor Broadway aboneleri. Bunu da eklemek isterim, oyun çıkışı hayranlarıyla buluşan değerli sanatçı Brian Dennehy'e Türkiye'den geldiğimi söyleyince bana sarılıp 'İstanbul' şarkısının bir bölümünü söyledi ve de hatıra resmi çektirdi.
TAYLAND HAVASI
Cumartesi günü canım dostum Şule (Haskell) ile 10 km'den fazla yürüdük Soho'ya gidip, orada bol bol gezip geri döndük. Harika bir hava vardı, herkes kendini sokaklara atmıştı. Bilen bilir güzel havalarda Soho daha güzel daha ilginç olur. Sokak satıcıları tezgahlarını kurar renkli renkli, ressamlar resimlerini sergiler, sokaktaki seyyar restoranlar dizilir, aklınıza gelemiyecek kıyafetlerde insanlar size bol bol poz verirler, sanat galerileri, mağazalar dolup dolup taşar, restoranlar, barlar sokaklara açılır... Hele pazar günü geçtiğimiz WestbVillage (ki favori yerlerimden biri) aynı görüntülerin daha da aşırısına sahiptir. En renkli sokaklarından biri Christopher Street'ten metro ile (5 dakikada) karşı sahile Hobokan'a geçtik. Bu kadar yıldır gezerim NY'u buraya ilk kez geldim. Hem ünlüler, hem talebeler, hem sakin kaliteli bir kitlesi olan bu yerin biraz ilerisinde ise süper Manhattan manzaralı nehir kenarında bir uçtan bir uca 'Newport' var ki...
Yeni inşa edilmiş sitelerin arasında bir eve, bir aileye lazım olacak her şey var. O kadarki yan tarafındaki parkın bir tarafı baştanbaşa kum. Kendinizi bir an için bile olsa Tayland'da sanasınız diye herhalde(Yanındaki sitenin adı Phuket'in ünlü semti 'Laguna'.)
Bol bol gezdik buraları, karar verdik ki şu NY'un her tarafı ayrı, ama her tarafı ayrı özel, adamına göre ayrı güzel.

AYRILMA ZAMANI
Veee Soho dönüşü eve yakın olan çok sevdiğim bir restoranda Gina'da dışarıda oturmuş o yürümenin üzerine hak ettiğimiz yemeği yiyorduk ki önümüzden çok tanıdık bir sima geçti. Selam verdim, tüm kibarlığı ve şirinliği ile o da verdi selamını. Ben bir adım atıp, yanına geçtim. Hemen sohbete girdik, Şule'nin yüzüğünü çok beğendiğini söyledi. Türkiye... dedik. Türk tasarımlarını internetten takip ettiğini ve de hayran olduğunu söyledi. Ayrılma anı geldi, 'gel bir selfie yapalım 'dedi. İnternetten arkadaş olalım dedi. Onu da kendisi ayarladı telefonumda. Sonra da konuştuk hattımızdan... Bu güzel kadın şu anda yeni TV serisi 'Myteries of Laura' ile buraları kasıp kavuran 'Will& Grace' dizisinin Grace'i Debra Messing'den başkası değildi.