İstanbul notlarına devam ediyorum
İstanbul seyahatinden düştüğüm spotları iletmeye devam ediyorum. Hatırlarsanız geçen yazımda, Cihangir'de ünlülerin takıldığı o kırathanenin bahçesindeki musalla taşının, beni yaz gününde iliklerime kadar dondurduğunu ağzım bir karış açık kalarak satırlara dökmüştüm...
Bir de tiyatrocu dostum Murat Zubi ve diğer oyuncu arkadaşlarımın isyanına değinmiştim. Hepsinin ortak derdi; tiyatro, dizi ve film sektörlerinin, ilgisiz iş gruplarında çalışanların hayalleri altında ezilmesiydi. Onların hevesini ucuza kapatan yapımcılar sayesinde, eğitimli sanatçıların meslek aşkı ne yazık ki kursaklarında kalıyor.
***
Yine de orası İstanbul... Bedeninden taşan insan yükünü taşıyabilecek olanaklar üretmekte bire bir. Örneğin özel tiyatroları, salonları, kültür sanat merkezleri, belediyelerin çabaları, festival zenginliği açısından İzmir'le kıyaslanamaz.
Trafiğin ya da sokaktaki kültür karmaşasının neden olduğu zevksizlik, zaman zaman oradakileri "İstanbul kocaman bir köy" diye isyan ettirse bile, her alanda tüm Türkiye'nin beslediği bir metropolde herkesin payına bir şeyler düşüyor.
Yıllarını tiyatroya adamış Nazif Uslu'nun genel sanat yönetmeni olduğu 'Su Gösteri Sanatları Sahnesi Mask-Kara Tiyatrosu'nu da ziyaret ettim İstanbul'da.
***
Bu yıl 16'ncı yılına giren Mask-Kara, ilk bakışta küçük bir semt tiyatrosu izlenimi veriyor. Ama yaptığı işler, kapsadıkları hacmi fersah fersah aşıyor. Uzunca bir zaman farklı sahnelere taşınarak hayatını sürdüren tiyatro, 2007'de harabe bir mekanı yenileyerek kendine 250 kişilik sahne yaratmış. Çocuklar ve yetişkinler için fabrika gibi oyun üreten Mask-Kara, on binlerce kişiye ulaşmayı başarıyor.
Geçtiğimiz yıllarda 'Sakıncalı Piyade', geçen sezonda da Yılmaz Onay'ın 'Velev ki Tartüf' oyunlarıyla büyük çıkış yakaladılar. Velev ki Tartüf'ü, tiyatro haftasında geldikleri İzmir Sanat'ta da izleme şansı bulmuştuk... Nazif Uslu'nun tiyatrosu, Anadolu turnelerinin yanı sıra ülkemizdeki büyük festivallerde adını duyuracak gösterilere imza attı. Lafı getireceğim nokta şu: İzmir'de o çaptaki tiyatrolar bırakın Türkiye'yi, hatta bırakın İzmir'i, kendi semtlerinde dahi güçlükle ses getirebiliyorlar.
***
İstanbul'da ünlü piyanistimiz Burçin Büke'yi de bir geceliğine esir aldım. Burçin Büke, hem klasik hem de caz piyanistliğini müzik adamı kimliğinde başarıyla buluşturmanın bedelini, 'yüksek tempoda' seyreden bir koşuşturmayla ödüyor. Gerek yurtdışı ve yurtiçi konserleriyle, gerekse albüm çalışmalarıyla, 'konuşarak' değil, 'üreterek' zirveye tırmanmanın zorlu yokuşunu tercih ediyor.
Onunla, Ortaköy'deki 'En İyi Etnik Restoran' ödüllü Banyan Restoran'da bir araya geldik. İstanbul Boğazı'nın ayaklar altına serildiği o müthiş ambiyansın keyfini çıkarırken, Banyan'ın değişik kültürleri damağımıza taşıyan lezzetlerine doyamadım.
***
Daha önce size, Çeşme Alaçatı Marina'da bu sezon hizmete giren Kydonia Restoran'dan söz etmiştim. Girit'in otları ile deniz ürünlerini harmanladığı 'özgün' mutfağıyla, Ege'nin iki yakasını aynı sofrada buluşturan Kydonia Restoran'ın kurucuları da Banyan'ın sahipleri zaten... Kydonia'nın, Ege'ye yakışan çok farklı bir tarzı Çeşme'de başarıyla hayata geçirmesinin sırrı, Banyan etiketinin sağladığı tecrübe olsa gerek...
Ama gecenin en güzel sürprizi, Kydonia'nın ortaklarından Didem Durukan'la Banyan'da da karşılaşmak oldu. Bir restoranın lezzet ve hizmetten sonra insanı en bağlayıcı tarafı, sevgiyle ağırlandığınızı hissetmek... Nitekim o gece, Didem hanımın gözlerindeki samimiyetin ışıltısı, Boğaz'ın ışıklarını bile gölgede bıraktı...
Bir de tiyatrocu dostum Murat Zubi ve diğer oyuncu arkadaşlarımın isyanına değinmiştim. Hepsinin ortak derdi; tiyatro, dizi ve film sektörlerinin, ilgisiz iş gruplarında çalışanların hayalleri altında ezilmesiydi. Onların hevesini ucuza kapatan yapımcılar sayesinde, eğitimli sanatçıların meslek aşkı ne yazık ki kursaklarında kalıyor.
***
Yine de orası İstanbul... Bedeninden taşan insan yükünü taşıyabilecek olanaklar üretmekte bire bir. Örneğin özel tiyatroları, salonları, kültür sanat merkezleri, belediyelerin çabaları, festival zenginliği açısından İzmir'le kıyaslanamaz.
Trafiğin ya da sokaktaki kültür karmaşasının neden olduğu zevksizlik, zaman zaman oradakileri "İstanbul kocaman bir köy" diye isyan ettirse bile, her alanda tüm Türkiye'nin beslediği bir metropolde herkesin payına bir şeyler düşüyor.
Yıllarını tiyatroya adamış Nazif Uslu'nun genel sanat yönetmeni olduğu 'Su Gösteri Sanatları Sahnesi Mask-Kara Tiyatrosu'nu da ziyaret ettim İstanbul'da.
***
Bu yıl 16'ncı yılına giren Mask-Kara, ilk bakışta küçük bir semt tiyatrosu izlenimi veriyor. Ama yaptığı işler, kapsadıkları hacmi fersah fersah aşıyor. Uzunca bir zaman farklı sahnelere taşınarak hayatını sürdüren tiyatro, 2007'de harabe bir mekanı yenileyerek kendine 250 kişilik sahne yaratmış. Çocuklar ve yetişkinler için fabrika gibi oyun üreten Mask-Kara, on binlerce kişiye ulaşmayı başarıyor.
Geçtiğimiz yıllarda 'Sakıncalı Piyade', geçen sezonda da Yılmaz Onay'ın 'Velev ki Tartüf' oyunlarıyla büyük çıkış yakaladılar. Velev ki Tartüf'ü, tiyatro haftasında geldikleri İzmir Sanat'ta da izleme şansı bulmuştuk... Nazif Uslu'nun tiyatrosu, Anadolu turnelerinin yanı sıra ülkemizdeki büyük festivallerde adını duyuracak gösterilere imza attı. Lafı getireceğim nokta şu: İzmir'de o çaptaki tiyatrolar bırakın Türkiye'yi, hatta bırakın İzmir'i, kendi semtlerinde dahi güçlükle ses getirebiliyorlar.
***
İstanbul'da ünlü piyanistimiz Burçin Büke'yi de bir geceliğine esir aldım. Burçin Büke, hem klasik hem de caz piyanistliğini müzik adamı kimliğinde başarıyla buluşturmanın bedelini, 'yüksek tempoda' seyreden bir koşuşturmayla ödüyor. Gerek yurtdışı ve yurtiçi konserleriyle, gerekse albüm çalışmalarıyla, 'konuşarak' değil, 'üreterek' zirveye tırmanmanın zorlu yokuşunu tercih ediyor.
Onunla, Ortaköy'deki 'En İyi Etnik Restoran' ödüllü Banyan Restoran'da bir araya geldik. İstanbul Boğazı'nın ayaklar altına serildiği o müthiş ambiyansın keyfini çıkarırken, Banyan'ın değişik kültürleri damağımıza taşıyan lezzetlerine doyamadım.
***
Daha önce size, Çeşme Alaçatı Marina'da bu sezon hizmete giren Kydonia Restoran'dan söz etmiştim. Girit'in otları ile deniz ürünlerini harmanladığı 'özgün' mutfağıyla, Ege'nin iki yakasını aynı sofrada buluşturan Kydonia Restoran'ın kurucuları da Banyan'ın sahipleri zaten... Kydonia'nın, Ege'ye yakışan çok farklı bir tarzı Çeşme'de başarıyla hayata geçirmesinin sırrı, Banyan etiketinin sağladığı tecrübe olsa gerek...
Ama gecenin en güzel sürprizi, Kydonia'nın ortaklarından Didem Durukan'la Banyan'da da karşılaşmak oldu. Bir restoranın lezzet ve hizmetten sonra insanı en bağlayıcı tarafı, sevgiyle ağırlandığınızı hissetmek... Nitekim o gece, Didem hanımın gözlerindeki samimiyetin ışıltısı, Boğaz'ın ışıklarını bile gölgede bıraktı...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.