Ne yalan söyleyeyim, bu sezon Verdi'nin Otello'sundan sonra İzmir'de büyük bir keyifle izlediğim tek opera Puccini'nin 'La Boheme'i oldu. Gerek aileden biri gibi yakın hissettiğimiz karakterlerin sıcaklığı, gerekse onların müzikle yazılmış çılgın ama hüzünlü yaşam hikayeleri, bir anda seyirciyi oyunun içine çekiveriyor.
La Boheme'in sağlam ve dokunaklı dramatik yapısında, eserdeki kişilerin gerçekte yaşamış insanlardan seçilmesinin etkisi yadsınamaz. La Boheme'in librettosu, Henri Murger'in 'Bohem Yaşamından Kesitler' adlı kitabından uyarlanmıştır. Yazar Murger'in romanı, 19'uncu yüzyılda Paris'in sanat camiasından tanıdığı kimi tiplerin biyografisi üzerine kurulmuştur. Bunlar başıboş ve hayalperest bir hayat sürmenin yanı sıra, parasızlığın getirdiği yokluklara rağmen 'hayata tutunma' savaşı veren gençlerdir.
***
Rodolfo şair ve yazardır. Marcello ressam, Schaunard müzisyen, Colline ise filozoftur. 4 arkadaş gündelik ihtiyaçlarının peşinde koşarken; tutkuları, aşkları, acıları, umutları ve hayal kırıklıkları arasında savrulup dururlar.
İlk sahnede 4 kafadarın nasıl bir hayat sürdüklerine ilişkin fikir edindikten sonra, Rodolfo'nun hasta bir genç kıza gönlünü kaptırmasını izleriz. Ve artık Puccini'nin içimizi eriten ezgileriyle ördüğü hüzün tünelinde, şair Rodolfo ile dikişçi Mimi arasındaki marazlı aşk hikayesine kapılıp gideriz.
***
Bu arada ressam Marcello ise güzel, zeki ve kanı kaynayan şarkıcı Musetta ile çalkantılı bir aşk yaşamaktadır. Şımarık, cilvesiyle ilgi çekmeyi başaran ve bunu sevdiği insanı kıskançlık duygularıyla kendine bağlamak amacıyla kullanmayı bilen Musetta, oyunun sonuna doğru zıt bir karakter sergileyerek ölüm döşeğindeki Mimi'ye karşı şefkati ve yardımseverliğiyle hepimizi şaşırtacaktır. Bu açıdan La Boheme'in birbiriyle çatışan yönleriyle oyuna renk ve zenginlik katan en zorlu karakterlerinden biri de Musetta'dır.
***
Oyunda Marcello'yu Cengiz Sayın, Rodolfo'yu Oğuz Çimen, Mimi'yi Filiz Güneş, Colline'i Tevfik Rodos, Schaunard'ı Fatih Öztürk, Musetta'yı ise Evren Kayacan canlandırdı.
Ses yönünden hepsi de gayet başarılıydı. Ama oyunculuk açısından itirazım var. Ben, verem olan Mimi'nin hastalığının ilerlediği ve ölüme yaklaştığı anlarda çektiği acının daha dokunaklı bir şekilde izleyiciye yansımasını beklerdim. Son perdede her geçen saniye Mimi'yi ölüme yaklaştırmakla birlikte, Rodolfo da sevdiğinin ellerinden kayıp gitmesine dayanamamaktadır. İki sevgilinin birbirine doyamayışı ve Mimi'nin ölümü bizi terletmeli, o acıyı dirhem dirhem yaşamalıydık. Ama ne yazık ki 'ölüm ve ayrılışın' yaşandığı sahnelerde, seyirciyi ağlatacak bir duygu patlaması yaratılamadı.
Bunun en büyük nedeni ise reji hatasıydı.
***
Mimi ölüm döşeğinde olduğu anlarda koltuğa oturtulmak yerine yatağa yatırılmalı, Rodolfo da son anlarını geçirdiği sevgilisine sarılabilmeliydi. Oysa en acıklı sahnelerde Rodolfo ve Mimi birbirine iki metre uzaklıktaki koltuklarda oturdular.
Bana göre oyunun parlayan yıldızı ise Musetta kimliğini dört dörtlük üzerinde taşıyan Evren Kayacan'dı. Evren, zıt partilerine rağmen tüm duygularını sesinde ifade etme yeteneği ve mimikleriyle, Avrupai bir Musetta oyunculuğu sergiledi. Kutluyorum...