Sağlık ile 'arayı bulma' faslındayız
Bu köşeden tek sorumluluk duyduğumuz okuyucuya bir açıklama borcumuz var... Öyle ya, geçtiğimiz hafta kendimizi rölantiye alıp hiç kalem oynatmayışımızın bir nedeni olmalı.
Hemen açıklayayım... Uzun yıllardır boşladığımız, 'genel bir sağlık kontrolünden geçme' hesabını aktif hale dönüştürmekle başladı her şey.
Bedenimde her hangi bir rahatsızlığın sinyalini aldığım için gitmedim doktora. Ama son yıllarda gece-gündüz durmak bilmeyen bir temponun yol açabileceği dertleri kestirmemek de mümkün değildi.
***
Geçen hafta, yazı işlerinde gece nöbeti sırasının bana gelmesini fırsat bilerek, gündüzleri birkaç saatlik uykuyla muayene, tahlil, EKG, ultrason ve röntgen çekimlerinin yolunu tuttuk.
Tüm tehkiklerin sonuçlarını alarak, eşim Derya ile doktor karşısına çıktığımızda olanlar oldu...
Güya fiziksel bir ipucu almaksızın 'şöyle bir bakıma girelim' demiştik ama dosyadaki değerleri inceleyen doktor hanım yüzünü buruşturmasın mı!
Sol böbreğe 4 ve 5 milimetrelik iki taş yerleşmiş de haberimiz yokmuş. Sınırı zorlayan kötü kolesterolün yanında iyi kolesterol oranının yerlerde süründüğünü de o anda öğrendik.
Ayrıca bir de kalp kasının durumuyla ilgili kardiyolojiye uğrama tembihi alarak oturduk aşağı!
***
Ben ilk başta sol böbrek taşlarına kafayı taktım ama kendileri pek küçük olduğu için bol su içmenin dışında önemsenecek bir tarafı yokmuş.
Meğer bu 'iyi kolesterolün' düşüklüğünden uyuzlanmak gerekiyormuş ki doktorun anlatımına göre damarları temizleyen 'iyi niyetli' arkadaşın yetersizliği, doğrudan kalp krizi riski taşıdığımızın resmiymiş.
Ne yapacağız peki?
Her gün spor, saatinde ve sağlıklı beslenme, kilodan, stresten, aşırı yorgunluktan uzak durma...
Tabii, Derya bunlara kendiliğinden bir de alkol yasağını ilave etti ki Allah için doktor hiç öyle bir uyarıda bulunmadı.
Sonradan internette araştırdım. Belli miktarda alkol almanın iyi kolesterolün yükselmesine olumlu etkisi bile varmış. O 'belirli miktarı' Derya'nın belirleme şartı ile şimdilik karı-koca mutabakatını sağladık.
***
Gazetecilik, her gün aynı yoğunluğu, farklı konu ve olaylara odaklanarak yaşamak zorunda olduğunuz, son derece dikkat gerektiren bir meslektir.
Üstelik sürekli sizi öne geçirecek bir hamle fırsatı kollayarak, zamana karşı yarış gerektirir. Hele yazı işlerinde sayfalara son şeklini veren beyin takımının sorumluluğu ve zihinsel yorgunluğu cabasıdır. Çünkü editörün işi hata kabul etmez, ertesi gün sayfaların temiz çıkması sizin parmaklarınızın ucundadır.
Ama meslekte fark yaratmanın sırrı ise gazetecinin kendi birikimini işine aktarma şansı bulmasındadır. Ve ben Yeni Asır yönetiminin o fırsatı esirgemeyen yaklaşımı sayesinde, Güzel Sanatlar eğitimli bir gazeteci olarak editörlüğün yanında yıllardır kültür sanat yazarlığını da sürdürmeye çalışıyorum.
***
Bu alanda kalem oynatmak, 'politika' veya 'ekonomi' gibi olayları masa başında izleyerek köşenize taşımaya benzemez. Her hafta en az 3-4 gecenizi etkinliklere ayırmayı, sanat camiasından insanlarla iç içe yaşamayı zorunlu kılar.
Ayrıca çevreniz genişledikçe, kültür sanat üreten kurum ve kişilerin 'doğru adrese ulaşma haklılığı' ile gönderdikleri tüm haberlerle ilgilenmeyi görev sayarsınız. İşin hacmi büyüdükçe, stresiniz ve yorgunluğunuz elbette tavana vurur!
Eleştirileriniz, iddialarınız, söyleşileriniz boşlukta kalmayıp yankılar uyandırdıkça keyfiniz artar.
Sonra kaptırıp gitmişken, limiti aşan yorgunlukların acısı bedeninizden çıkmaya başlar.
Anlayacağınız, sağlık ile arayı bulma faslındayız...
Hemen açıklayayım... Uzun yıllardır boşladığımız, 'genel bir sağlık kontrolünden geçme' hesabını aktif hale dönüştürmekle başladı her şey.
Bedenimde her hangi bir rahatsızlığın sinyalini aldığım için gitmedim doktora. Ama son yıllarda gece-gündüz durmak bilmeyen bir temponun yol açabileceği dertleri kestirmemek de mümkün değildi.
***
Geçen hafta, yazı işlerinde gece nöbeti sırasının bana gelmesini fırsat bilerek, gündüzleri birkaç saatlik uykuyla muayene, tahlil, EKG, ultrason ve röntgen çekimlerinin yolunu tuttuk.
Tüm tehkiklerin sonuçlarını alarak, eşim Derya ile doktor karşısına çıktığımızda olanlar oldu...
Güya fiziksel bir ipucu almaksızın 'şöyle bir bakıma girelim' demiştik ama dosyadaki değerleri inceleyen doktor hanım yüzünü buruşturmasın mı!
Sol böbreğe 4 ve 5 milimetrelik iki taş yerleşmiş de haberimiz yokmuş. Sınırı zorlayan kötü kolesterolün yanında iyi kolesterol oranının yerlerde süründüğünü de o anda öğrendik.
Ayrıca bir de kalp kasının durumuyla ilgili kardiyolojiye uğrama tembihi alarak oturduk aşağı!
***
Ben ilk başta sol böbrek taşlarına kafayı taktım ama kendileri pek küçük olduğu için bol su içmenin dışında önemsenecek bir tarafı yokmuş.
Meğer bu 'iyi kolesterolün' düşüklüğünden uyuzlanmak gerekiyormuş ki doktorun anlatımına göre damarları temizleyen 'iyi niyetli' arkadaşın yetersizliği, doğrudan kalp krizi riski taşıdığımızın resmiymiş.
Ne yapacağız peki?
Her gün spor, saatinde ve sağlıklı beslenme, kilodan, stresten, aşırı yorgunluktan uzak durma...
Tabii, Derya bunlara kendiliğinden bir de alkol yasağını ilave etti ki Allah için doktor hiç öyle bir uyarıda bulunmadı.
Sonradan internette araştırdım. Belli miktarda alkol almanın iyi kolesterolün yükselmesine olumlu etkisi bile varmış. O 'belirli miktarı' Derya'nın belirleme şartı ile şimdilik karı-koca mutabakatını sağladık.
***
Gazetecilik, her gün aynı yoğunluğu, farklı konu ve olaylara odaklanarak yaşamak zorunda olduğunuz, son derece dikkat gerektiren bir meslektir.
Üstelik sürekli sizi öne geçirecek bir hamle fırsatı kollayarak, zamana karşı yarış gerektirir. Hele yazı işlerinde sayfalara son şeklini veren beyin takımının sorumluluğu ve zihinsel yorgunluğu cabasıdır. Çünkü editörün işi hata kabul etmez, ertesi gün sayfaların temiz çıkması sizin parmaklarınızın ucundadır.
Ama meslekte fark yaratmanın sırrı ise gazetecinin kendi birikimini işine aktarma şansı bulmasındadır. Ve ben Yeni Asır yönetiminin o fırsatı esirgemeyen yaklaşımı sayesinde, Güzel Sanatlar eğitimli bir gazeteci olarak editörlüğün yanında yıllardır kültür sanat yazarlığını da sürdürmeye çalışıyorum.
***
Bu alanda kalem oynatmak, 'politika' veya 'ekonomi' gibi olayları masa başında izleyerek köşenize taşımaya benzemez. Her hafta en az 3-4 gecenizi etkinliklere ayırmayı, sanat camiasından insanlarla iç içe yaşamayı zorunlu kılar.
Ayrıca çevreniz genişledikçe, kültür sanat üreten kurum ve kişilerin 'doğru adrese ulaşma haklılığı' ile gönderdikleri tüm haberlerle ilgilenmeyi görev sayarsınız. İşin hacmi büyüdükçe, stresiniz ve yorgunluğunuz elbette tavana vurur!
Eleştirileriniz, iddialarınız, söyleşileriniz boşlukta kalmayıp yankılar uyandırdıkça keyfiniz artar.
Sonra kaptırıp gitmişken, limiti aşan yorgunlukların acısı bedeninizden çıkmaya başlar.
Anlayacağınız, sağlık ile arayı bulma faslındayız...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Karşıyaka Filarmoni Orkestrası ve 'gençlere fırsat' önerisi (29 Aralık 2011)
- Kadınlar Orkestrası, yeni bir 'umut ışığı' yaktı (27 Aralık 2011)
- Opera korosunu üzen 'iptal' gerekçesi... (23 Aralık 2011)
- Requiem'i kaçırdık ama Emre Sayarı'yla coştuk (20 Aralık 2011)
- Çocukları tepe tepe kullanmaya son verin! (14 Aralık 2011)