O 'Müşfik' ışıktan yararlanmaya bakalım
Son bir hafta içinde, İzmir Operası'nın genç tenoru Fahri Önoğlu (43) ile başarılı çellist Reyent Bölükbaşı (54) derken, Müşfik usta da sahnelerimizde ve hafızalarımızda silinmeyecek izler bırakarak aramızdan ayrıldı.
Bir acıyı sindiremeden bir diğeri saplanıyor yüreğimize... Hafiften hafızamı yokluyorum, geçen Mart'ta İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncularından sevgili Füsun Masri'yi yitirdiğimizde henüz 50 yaşındaydı. Ardından 8 Temmuz'da ünlü yazarımız Güngör Dilmen'in ölümü, 16 Temmuz'da ise 36'sındaki tiyatro oyuncusu Mesut Yüce'nin intiharıyla sarsıldık. Eminim anımsayamadıklarım da olmuştur.
***
Anlamıyorum ki, öbür dünyanın sanatçı kadrosunda açık mı var? Oyuncular, yazarlar, müzisyenler, operacılar... Azrail'den başka sanata merak salacak kimse kalmadı mı?
Hani tek kişilik ordu derler ya, birden fazla görevi aynı anda ve en üst seviyede yerine getirenler için. İşte Müşfik Kenter de Türk tiyatrosunun tek kişilik ordusuydu. Kişiliği, oyunculuğu, hocalığı ve enerji saçan ışığıyla tek başına bir okuldu, ekoldü...
Olağanüstü yeteneğinin yanında sanatçı duruşu, yılmaz ilkeleri, disiplini ve kararlılığı, bakışlarındaki müşfikliğin merceğinde kırılarak yansırdı insana.
Kimseyi kırıp dökmeyen, 'adamlığı' egolarına yem etmeyen sanatçılardandı...
O yüzden her sözü, her davranışı, her mücadelesi bir öğretiydi büyük ustanın. O hep iyiye, güzele, sahneye özendirdi, ilham verdi kendisini izleyenlere.
***
Kenter'in, sanatı ve hayatı çok güzel ifade ettiği kısa bir konuşmasını paylaşmış tiyatrocu Gürol Tonbul, facebook'taki duvarında... İşte o, 'anlayana' ibret veren satırlar:
"Ben rol ayrımı yapmam, her şeyi oynarım. Tiyatro ortak yapılan bir iş. Siz, işin içindeyken her zaman fark edemezsiniz doğruları. Hayatında hiç tiyatro görmemiş birini getirin oynadığınız oyuna. Mutlaka doğru bir şey söyleyecektir. Tiyatronun sonu yok. Herkesin görüşünden bir şeyler almak, hepsinden ortak bir nokta çıkarmak... İnsan öyle oluyor ki, 100'üncü oyundan sonra birdenbire bir ton yakalıyor. 'Allah Allah bu tonun doğrusu buymuş,' diyor. Sonu yok..."
***
Evet, hayatın sonu var ama sanatta arayışın, kendini keşfetmenin durağı yok... Eğer Müşfik Kenter gibi bir efsane bile 'oldum' dememek gerektiğini söylüyor ve sanatın temeline 'daima yenilenmeyi' oturtuyorsa, üç günde burnu Kaf dağına varanlar şapkasını önüne koyarak bir daha düşünmeli.
Elbette egosuz sanatçı olmaz. Ama sürekli hırslarını bileyen ve rekabeti kıyıcı bir 'ezip geçme' politikasına dönüştüren arkadaşlarımız ne yazık ki çoğunlukta. Sözde zirveye konmanın sırrını herkesin üstüne basmakta bulanlara, amaca ulaşmak uğruna her dalavereyi mübah sayanlara bir tavsiyem var.
Bir an dönün ve geride neler bıraktığınıza bakın. O zaman enerjinizin çok azını 'üretmek' adına kullandığınızın farkına varacaksınız.
***
İşte, sanat yaşamını dur durak bilmeyen bir keşif yolculuğu olarak görenlerin geldiği noktaya en güzel örnek Müşfik Kenter... Çünkü arkasında ürettiği oyunları, yarattığı karakterleri, yetiştirdiği öğrencileri ve onu yüreklerinde sevgiyle yaşatacak, saygıyla anacak koca bir toplum bıraktı.
Bu nedenle herkes bir daha denesin, büyük ustanın yaşarken verdiği dersi kaçıranlar, belki ardından nasıl anıldığına bakarak bir çıkarımda bulunurlar!
O 'Müşfik' ışıktan, hepimiz yararlanmaya çalışalım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.