• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Hatunu yenilemek yerine kendimizi değiştirsek... BÜLENT GÜRLÜK

Hatunu yenilemek yerine kendimizi değiştirsek...

bulent.gurluk@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 07 Ağustos 2012, 17:52
Geçtiğimiz günlerde, kişisel konulara girme yakınlığı bulduğum bir dostuma pat diye sordum: "Yahu insan üşenir, 5 yılda 3 kez evlenip boşanılır mı?"
Omuz silkerek yanıtladı: "Sıkılıyorum abi... Başladığı gibi sürmeyince hayatımı zindan mı edeyim? Şansımı deniyorum, bunalınca bırakıyorum..."
Bu yanıt üzerine söylenecekleri köşeme saklayarak sustum. Çünkü adamın yaşama bakışını belli bir yaştan sonra bir açıdan diğerine kaydırmak mümkün değil.
Oysaki Albert Einstein, "Aynı sonucu aldığınız davranışları tekrar etmek aptallıktır" demiş.
Belli ki bizim uyanık, evlilikte durağanlıktan kurtulmanın yolunu kendini değiştirmekte değil, hatunu değiştirmekte arıyor.
Maziyi eğlenceli hale getirmenin bahanesini böyle uydurmuş. Evlenip evlenip, ayrılmak...
***
Bense arkadaşımın yaklaşımını 'kendine eziyet' olarak görmekle birlikte, tadını yitirmiş bir evliliği ömür boyu sırtında taşımayı tartışırım.
Nitekim büyük hayaller kurup, küçük hesaplarda birleştiğiniz bir ilişkinin esareti de gerçekten acı verici. Ve bu azabı çekmek pahasına mutsuz bir evliliği yürüten o kadar çok insan var ki...
Özellikle kadınlar, sabır, özveri ve annelik kudretiyle itip kaktıkları evliliklerin ardından bir çekilse, çoğu yuva bal gibi de ortadan ikiye ayrılır.
Ne yazık ki bu pozisyon, 'bekara karı boşamak kolay' özdeyişinin altın harflerle yazılacağı yaman bir çelişkidir. Dayanma gücünün sınırlarını aşan bir yılgınlık ile kendini feda etme arasında gidip gelinir. Hele o arada çocuk da varsa...
Ancak bir tarafın 'çabasızlığı'yla ayakta tutulan(!) evliliğin çoluğa çocuğa ne hayrı dokunacağı da dönüp dolaşıp düşünülmelidir. Çözüm, cesaretinizin size hangi yolu işaret ettiğine bağlıdır.
***
Elbette makul teori, ilişkinizi sıradanlığın koridoruna sıkıştırmamayı başarmaktır. Her şeyin aynılaştığı bir evlilikte, delice sevdiğiniz ve sizi son derece iyi anlayacağını düşündüğünüz insana bile yabancılaşmaya başlarsınız.
Yabancılaşmak; farklılıkları, ayrıntıları, incelikleri, değişiklikleri görememektir. Oysa duygularınız onları yakalayabildiğiniz ölçüde canlı kalır. Bu yüzden 'sıkılmamanın' yolu da kendinizi yenilemeye, daha zengin paylaşımların keşfine çıkmakla mümkün değil midir?
Kolay olmadığını iyi biliyorum, başarısızlığı da gördüm. Günlük devinimleri, birbirinin tekrarı haline getiren ihtiyaç ve zorunluluklarla örülü hayatımız. O kuşatılmışlığı yırtacak hamleler için en küçük fırsatları bile değerlendirmek lazım ilişkilerde.
Paylaşımları ve muhabbeti zenginleştirmek tek çare...
***
Sanat da bunun için yok mu?
Bizi bencilliğe, tüketime, yarışa ve yalnızlığa yenik düşüren şartlanmışlığı bozguna uğratacak gücü başka nerede bulabiliriz?
Sanat, galibiyetin sırrını öğretmez ama insanı yenilgileriyle yüzleştirir. Her anın fotoğrafını çeker ve hasta bir organın röntgeni gibi çürümeye başlamış hallerimizi bir bir koyar önünüze. Egolarımızın peşinden koşarken kaçırdığımız detayları izletir.
Üstelik bunu 'zevkle' yapar, güzellikle. Özgürleştirerek, eğlendirerek, düşündürerek, duygulandırarak, umutlandırarak, cesaretlendirerek...
Gerisi, yani hayallerimizi yenilemek ve renklendirmek, kendimize kalmış.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.