• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Fahri’yi uğurlarken... BÜLENT GÜRLÜK

Fahri'yi uğurlarken...

bulent.gurluk@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 13 Ağustos 2012, 17:44
Nereden başlayacağını, nasıl anlatacağını bilemiyor insan. En zoru çok sevdiğiniz, sırrını paylaştığınız özel bir dostu kaybetmenin acısı yüreğinizdeyken yazmaya çalışmak...
Sevinçli ve hüzünlü anıların sımsıcak durduğu bir gönül köprüsünün diğer ucu boş kaldı şimdi. Onu seven, özleyen herkes gibi, benim de içimde tarifsiz bir anlamsızlık var. Üzgün ve bitkinim.
Sevgili arkadaşımın silüeti gözümün önündeyken, duygular boğazımda, kelimeler aklımda düğümlenip kalıyor...
***
Doğru söylemiş Cemal Süreyya, "Her ölüm, erken ölümdür"... Sevgili Fahri'ninki ise gerçekten beklemediğimiz bir anda geldi.
Ama bir de ünlü düşünür Seneca'ya kulak vermeli, "Hayat masal gibidir. Ne kadar uzun olduğu değil, nasıl yaşandığı önemlidir..." İşte bu noktada söylenecek çok şey var Fahri için.
İzmir Operası'nın değerli solisti, geçtiğimiz cumartesi sabahı yitirdiğimiz Fahri Önoğlu neler sığdırmadı ki o 43 yıllık hayatın içine...
***
Muhteşem sesiyle, kubbede hoş bir seda olarak kulağımızdan silinmeyecek şarkılar bırakmakla kalmadı. Opera aşkıyla sahnelere attığı imzayı, iyi bir eş olmanın, pırlanta gibi çocuklar yetiştirmenin ve güzel dostlukların da altına taşıdı.
Sanatçılığı, egoları hiçbir zaman insan sevgisini gölgelemedi, arkadaşlık ilişkilerini örselemedi.
Anadolu'da yetişmenin efendiliğini, Torbalı'nın Pancar köyünde unutmadı Fahri. Samimiyeti, güler yüzü ve temiz kalpliliği yaşamı boyunca hep üzerindeydi.
***
Sahne tozu kadar, büyüdüğü toprakların havası, suyu, kokusu da içine işlemişti. Orada biricik anası, akrabaları vardı...
Sevgili eşi Ebru'ya, çocukları Alkım ve Barkın'a dinmeyen aşkı gibi, onlara bağlılığından da hiç vazgeçmedi.
Karşılaştığı tüm güçlük ve çatışmaları 'hırs'la değil, yüreğinde her daim üste çıkan 'iyilik duygusu'yla çözmeye çalıştı.
Kırıldığında, gücendiğinde kimseye bayrak açmadı, gitti sevdiklerine sığındı.
***
Operanın sanat danışmanlığını yaptığı dönemlerde kapıldığı amansız hastalığı bilen birkaç kişiydik.
Onu Mersin Operası'ndan İzmir'e geldiği sene tanımış ama asıl samimiyetim Derya ile yakınlaştığım dönemde perçinleşmişti.
Ne de olsa eşim Derya'nın gönlünde, Fahri, Ebru ve çocuklarının yeri başkaydı. Onların sevgi taşan dünyasına 'eş' durumundan girip, kısa sürede sıkı dostlukların temelini atmıştık.
Çok sevdiği Umur'un lokantasında oturduğumuz bir gün Fahri'yi karşımıza alıp söylendik. Yorgundu, her yanı sızlıyordu. Ve o haliyle hem provalara giriyor hem de operanın sorunlarıyla boğuşuyordu. İsteğimiz, sağlığına biraz daha dikkat etmesiydi.
***
Biz fazla üsteleyince, "Aytül abla Ankara'da... Yokluğunda işler aksamamalı. O bana güvenip görev verdi. Başka türlü yapamam, ben böyleyim abicim" dedi.
Sonraları, hastane ziyaretlerinde bile ilk sorusu operaydı...
Operamızın Müdürü Aytül Büyüksaraç, "Mersin'deyken bile telefonlaşırdık. Yetiştirdiği öğrencileri takip eder, İzmir'e gelenler hakkında bilgilendirirdi. Birçoğu da konservatuvarı kazanacak kadar başarılıydı. Buraya gelmeyi en çok memleketini, annesini ve kardeşlerini özlediği için istiyordu. Kadrosunu aldığımızda günlerce inanamamıştı" diyor.
***
Hiç durmazdı Fahri. İdeallerini gerçekleştirecek projeler uçuşurdu dimağında. Opera bale sevgisini yaygınlaştırmak için yollara düşmek de onun fikriydi.
Bu sayede, etkinliklere gitme şansı bulamayan çocukların ayağına götürdü sanatı. Köy meydanlarında konserler verdi, insanlara opera baleyi sevdirdi, enstrümanları tanıttı arkadaşlarıyla...
Daha nice hayalleri vardı.
Ama nereden bilirdik... 'Senfonik İlahileri' söylerken, "Uyan ey gözlerim gafletten uyan/uyan uykusu çok gözlerim Azrail'in kastı canadır inan..." diye kendine seslenirmiş meğer.
***
Eşi Ebru, tedavisi boyunca doğaüstü bir gayretle yaşatmaya çalıştı, sevgisiyle güç aşıladı Fahri'ye. Ben böylesine güçlü bir kadın, böylesine yürekli bir insan, böylesine fedakar bir anne görmedim.
Çocukları Alkım ve Barkın da, hayatlarının en kötü günlerinde cesaretlerini, umutlarını yitirmediler. Derslerindeki başarıyla babalarına gurur verdiler. Konservatuvarın keman bölümündeki Alkım, sınıflarını ikişer ikişer atlayarak geçiyor, babasının bıraktığı yerden bayrağı devralmaya geliyor...
Artık, birbirimize tutunarak ayakta durma zamanı. Fahri'nin hepimize öğrettiği gibi...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.