İzmir'in kültür sanat politikasındaki eksiklik ve yanlışları senelerdir bu satırlara taşımaya çalışıyorum. Ayrıca kentin sanat üretimleri ya da üretimsizlikleriyle ilgili görüşlerimi de 'eleştirinin yol göstericiliği' ilkesiyle dile getiriyorum.
Kimi zaman sanatçı dostlarımız da, "Yahu bizi sürekli yazıyorsun ama basının hiç mi eleştirilecek tarafı yok. Sanata gerektiği kadar yer verilmediğini, sayfaların politikayla, magazinle dolup taştığını da köşende görsek ya..." diyerek, yarı şaka-yarı ciddi takılıyorlar.
Haksız da değiller...
***
Size Almanya'nın Coburg kentinde, Türk solistlerin konserlerine gösterilen basın ilgisinden bahsetmiştim. Karya Topluluğu'nun, şatolarda Barok arya ve düetlerini seslendirdiği etkinliklerin ardından, Coburg, Kronach ve Thüringen'in yerel gazetelerinde çıkan haberler gurur verici olduğu kadar, 'Alman basınının kültür sanata yaklaşımı' konusunda da biz gazeteciler için ders niteliği taşıyordu.
Bir defa, Alman gazetelerinde konserlere ilişkin haberlerin tümünde 'yorum' ön plana çıkıyor. Bu da gösteriyor ki, Avrupa'da yerel basının bile kültür sanattan anlayan, bu alanda uzmanlaşmış bir muhabir kadrosu var. Habere gidenler sadece fotoğraf çekmek ve bilgi notlarını kaydetmekle sorumlu değiller. Hepsi de bilinçli, dinlediklerini ve izlediklerini eleştirebilecek birikime sahip.
***
Almanya'daki haberlerin tümünde, her solistimizin ses ve performansının ayrı ayrı değerlendirildiğini görmek mutluluk kaynağıydı.
Örneğin grubun sopranosu için, "Koloratur tonlarıyla da dikkat çeken..." ifadesi kullanılıyordu yazıların birinde. Demek ki konserin fotoğraflarını da çeken o Alman muhabir, solistlerin ses renklerini tek tek ayırt edebiliyor. Ki dinlediği sopranonun 'Lirik' ses rengine rağmen 'koloratur' tonlarına vurgu yapıyor. Helal olsun...
Nitekim Coburg gazetelerindeki haberleri okuyan Karya Sanat Derneği Başkanı ve grubun solistlerinden mezzosoprano Gülderen Erdoğmuş, "Adamlar ne kadar bilinçli ve anlayarak yazmışlar. Hepimizin ses yapısı, yetenekleri ve söylediğimiz eserler hakkında değişik kritikler döşenmişler. Türk basınında bu tarz bir yaklaşım görmek mümkün değil" dedi.
***
Nasıl mümkün olsun...
Avrupa'da izleyicilerin de aynı ölçüde bir sanat dimağı var ki, sahnedeki sanatçıların tek tek müzikalitesini öne çıkaran yorumları anlayabiliyorlar. Çünkü gazetecilik arz ve talep meselesidir. Eğer Almanya'da Barok'a ilgi gösteren kesimin 'ayrıntıları hissedecek' kulak düzeyi olmasaydı, kimse basında tekniğe kaçan sanat yorumlarını okumazdı. Çünkü okuyucu anlamadığını boşverir. Yani Almanya'da hayretle okuduğumuz o konser haberleri sadece gazetecilerin değil, toplum genelindeki kültür seviyesine işarettir.
***
Bizdeyse öyle mi?
Ben yazılarımda, kültür sanatın varlığına dikkat çekmeyi, sanatın insan yaşamında nasıl bir yer tutması gerektiğini önceliğe alıyorum. Ki İzmir gibi coğrafyamızın Batı'ya açıldığı bir şehirde, kentteki her türlü etkinliğe yetişmek adına basında yalnız kaldığımı hissediyorum.
Elbette toplumsal çıtanın yükselmesinde bizlere de görev düşüyor. Tamam, Almanya'daki gibi sanatın tüm inceliklerinden anlayacak yorumcularımız olmayabilir. Ama en azından sanatı daha çok önemseyecek, sayfalarımızda gerektiği kadar yer verecek bir zihniyetin filizlenmesine ihtiyacımız var. Bunun için hem sanat haberciliğinde uzmanlaşacak muhabirler yetiştirmek hem de kültür sanata özel bir sayfa ayırmayı 'gereksiz' görmeyecek bir hassasiyet gerek.