Ağustos ayındaki bir yazımda, "2011, felaket ve acıların koridorundan geçirmişti hepimizi... Umutlarımızı yeşerterek girdiğimiz 2012 ise sanat dünyası için 'kayıplarımızın yılı' olup çıktı" ifadeleri dökülmüş kalemimden...
O gün, sanat camiasında üst üste yaşadığımız ölümlerin yol açtığı üzüntü birikintisi bardağı taşırmıştı. Çünkü çok kısa bir süre içinde İzmir Operası'nın genç tenoru, sevgili arkadaşım Fahri Önoğlu (43), başarılı çellist Reyent Bölükbaşı (54) ve hemen ardından Türk tiyatrosunun baş kahramanı Müşfik ustanın vedasıyla sarsılmıştık.
***
Boğazımızda düğümlenen kahır zinciri bu kadarıyla da sınırlı değildi üstelik. Geçen yıl Mart ayında, İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncularından sevgili Füsun Masri'yi yitirdiğimizde henüz 50 yaşındaydı. Ardından 9 Nisan'da senarist Meral Okay'ın, 8 Temmuz'da ünlü oyun yazarımız Güngör Dilmen'in ölümü, 16 Temmuz'da ise 36'sındaki tiyatro oyuncusu Mesut Yüce'nin intiharıyla yüreğimiz burkulmuştu.
Oyuncu, yazar, müzisyen, operacı dinlemeyen Azrail'in 2012 mesaisi ilerleyen aylarda da sürdü. Önce Neşet Ertaş, ardından Ayna Grubu'nun solisti Cemil Özeren ve sempatik türkücü Kamil Sönmez'i sonsuzluğa uğurladık.
***
Ölüm doğanın emri. Ama Tanrısal bir yeteneğin 'ayrıcalıklı' kıldığı sanatçılarımız, hele en verimli çağlarında göçüp gittikçe dayanamıyor insan.
İşte o dayanılmazlık limitini çok aştı 2012, çok... Benim için en hüzünlüsü ise sevgili Fahri Önoğlu'nun aramızdan ayrılışıydı. Işıklar içinde uyusun.
Umarım 2013, iyiliğin, sağlığın ve barışın izlerini bırakarak gelip geçer yeryüzünden.
NE YAPTIN DOĞAN...
Ne yazık ki tutmadı dileğimiz... Yukarıdaki satırları, yılın son günü yazmıştım. Yılbaşı ertesinde gazetedeki mesaimiz geç başlayacağı için köşem hazır olsun istemiştim. Sarmaşık erken basılıyor çünkü.
Ama tam bu yazının üzerine, içimize kan oturan feci bir kaza haberiyle uyandık yeni yıla. Meğer yılbaşı gecesi, spor sayfaları üzerinde yıllarca birlikte dirsek çürüttüğümüz dostum Doğan Öner, aracıyla kaza geçirmiş. Kendisi olay yerinde yaşamını yitirmiş, yine Yazı İşleri'nde beraber çalıştığımız sevgili eşi Nesrin ve biricik oğulları Yiğit ise ağır yaralanmış.
Sabah haberi aldığımda beynimden vuruldum! Değirmen taşında öğütülen buğday tanesi gibi ezildi yüreğim. Böyle mi girecektik yeni yıla canım kardeşim. Nasıl, neden, nereye gittin!
Artık tüm dualarım geride kalan Nesrin ve Yiğitçiğimin sağlığına kavuşması için... Tanrı Doğan'a rahmet, yakınları ve tüm Yeni Asır ailesine sabırlar versin.
Teker metroya girdi sıra bisiklet yollarında
Bisikletçilerin Metro ve İZBAN'a alınmayışıyla ilgili yazımdan sonra, Büyükşehir'den çözüm sinyali gelmişti. O gün verilen sözün tutulacağına inandığımı dile getirmiştim. Nitekim belediye gereken düzenlemeyi yapmış... Artık metro istasyonlarındaki eylemleri sonuç veren bisikletçilerin tekeri metroya girecek.
Elbette Büyükşehir'in bisiklet kenti imajını yenilemeye yönelik çok ciddi bir adım bu. Eleştirilecek tarafları bulunabilir. Örneğin yürüyen merdiveni kullanamayışları, saat ve vagonlardaki sınırlamalar gibi... Ama yetkililer çıkabilecek sorun ve diğer yolcuların güvenliği açısından tedbirli davranmak zorunda. Önemli olan niyet, zamanla bisikletçilerin kimi şikayletlerini ortadan kaldıracak iyileştirmeler de yapılabilir istasyonlarda.
Şimdi Büyükşehir'den, kentin uluslararası standartlarda bisiklet yollarıyla örülmesini sağlayacak girişimler bekliyoruz...