• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
’Sevgi’yle aşmalıyız felaketlerimizi... BÜLENT GÜRLÜK

'Sevgi'yle aşmalıyız felaketlerimizi...

bulent.gurluk@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 08 Ocak 2013, 17:30
David MacKenzie'nin yönettiği, 'Yeryüzündeki Son Aşk' filmini izledim geçenlerde. Sinema tarihine adını yazdırmasa bile, tüm insanlar gibi salgına yakalanarak duyularını yitiren iki sevgilinin aşklarını yaşatma savaşı etkileyiciydi.
Filmin başında, sağlıklı ilişkiler kurmayı beceremeyen restoran şefi Michael, yattıkları ilk gecenin sonunda güzel doktor Susan'dan yatağını terk etmesini ister. Gerekçesi ise yanında birisiyle uyuyamayışıdır! Düş kırıklığına uğrayan Susan ise bir gecelik kadın muamelesi görmenin kırgınlığını Michael'in yüzüne vurmak yerine, hıncını martılara taş atarak çıkarır.
***
Çiftin daha sonraki karşılaşmalarında yine cinsellik ağır basar ve her gece çılgınca seviştikleri bir flörte dönüşür ilişkileri. Bu ritmin büyüsü olağanüstü bir çekim yaratmasına rağmen, bağlanmaktan, geleceğe yönelik kararlar almaktan kaçınırlar. Aslında karşı koyamadıkları tutku 'sevgi'nin ta kendisidir.
Ama aralarında kopmaz bir bağ oluştuğunu, sığınacak başka liman bulamayacaklarını, koku, tat ve işitme duyularını kaybettiklerinde anlarlar.
Nitekim ruh sağlığı bozulan insanlar sokakta terör estirirken, Michael ve Susan öfke nöbetini yüreklerindeki sevgiyle bastırmayı başarır. Zaten psikolojik ve toplumsal yıkımın kaynağı 'yalnızlaşmak' değil mi?
***
O film, gerçek yaşama tıpa tıp ayna tutuyor aslında. Dünyaya meydan okuyacak bir güce sahip olduğumuzu, başımıza bir felaket geldiğinde fark etmiyor muyuz?
Güçlükleri sevgiyle aşabilecekken, hayatımızda en çok onu ıskalıyoruz. Bize değer verenlerin kıymetini bilmeyi, sevdiklerimizle daha çok vakit geçirmeyi, işlerimiz yüzünden erteleyip duruyoruz. Oysa son noktayı koyacağımız anı bilen var mı?
İşte gazeteci dostum sevgili Doğan Öner (Dogi), yılbaşı gecesi geçirdiği kazada elimizden kayıp gitti. Hafızamı geriye oynatarak, tanıştığımız 13 yıl boyunca iş dışında kaç kez görüştüğümüzü anımsamaya çalıştım.
***
Mesai algımızı silen gazetecilik, beş dakika sonraya ertelenmeyen bir zaman yarışıyla akıp gidiyor... Ömrümüzden ne koparsa işe-güce veriyoruz ama eşe-dosta gönlümüzden ne kopuyor?
Oysa her an kontak kapayabileceğimizi kabullensek, hırs, ego, rekabet ve mevki savaşına kurban eder miydik sevgilerimizi, sevdiklerimizi...
Öyleyse, insanca yaşadığımız pek söylenemez! Bu yüzden 'sanatın ışığından faydalanmalıyız' diyorum hep. Kaybettiğimiz 'çocuğu', atladığımız 'sevgiyi', es geçtiğimiz 'insanı' aydınlığa çıkardığı için...
***
Köşemdeki fotoğraf 12 yıllık. Yeni Asır'ın tarihinden bir yaprak... Ben, sevgili Dogi, Kıvanç Yağcıoğlu, Selim Sanverir, Tamer Sanverir, Ümit Yöney ve Barış Hüdaverdi...
Evet, Dogi sıcaklığını yitirmeyecek birçok anısıyla kalbimize taht kurdu. Sevgili eşi, Yazı İşleri'nde birlikte çalıştığımız Nesrinciğim ve biricik oğlu Yiğit ise hızla iyileşiyorlar.
Biliyorum, onların da bir yanı 'tat', 'koku' alamayacak artık. İşitemeyecekleri bir 'ses'i özleyecekler daima... Ama güzel anıların, sevginin, sevdiklerinin gücüyle yürüyecekler hayatın üzerine üzerine... Bundan eminim.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.