Giriş Tarihi: 01 Ekim 2013, 18:21
Biri Ezel dizisindeki 'Ramiz Dayı' rolüyle taht kurdu milyonların gönlüne, diğeri ise milyondan fazla satan 'Şu Çılgın Türkler' romanıyla... Oysa ne biri 'Ramiz Dayı'dan ibaretti, ne de diğeri 'Çılgın Türkler'den...
Geçtiğimiz hafta, önce aktörlükte yarım asrı geride bırakan ulu bir çınar devrildi. Sızısı tüm Türkiye'nin yüreğine saplanan ölüm haberiyle biz de yıkıldık... Tuncel Kurtiz, bizi bırakıp ansızın gitmişti.
Sanatçı kişiliğinin mayasındaki adamlığı, dik duruşu ve toplumculuğu son nefesine dek korumayı başaran, 'metamorfoz' sancılarına kapılarak değerlerini çiğnetmeyen bir ustaydı Tuncel Kurtiz. Hem sosyal hayatı ve politik kimliğiyle hem de sanat geçmişiyle arkasında sayfalarca okunması, ders alınması gereken bir hatırat bıraktı. Umarım ardından koşan nesiller, onun 'yol aydınlığı'ndan sapmadan ilerleyebilirler.
***
Acılar geldi mi üst üste gelir a... Kurtiz'in vedasını sindiremeden, hocaların hocası, oyunlarıyla Türk tiyatrosunun en uzun kilometre taşlarını döşeyen Turgut Özakman'ı kaybetmenin şaşkınlığını yaşadık.
Hayatını çalışmaya, üretmeye, öğretmeye adadı Özakman hoca. Son dönem tarihsel romanlarıyla, alçakça itibarsızlaştırılmaya çalışılan Cumhuriyetimizin ne pahasına kazanılan zaferler sayesinde kurulduğunu cümle cümle gözümüze soktu! Büyük Atatürk'ün, muasır medeniyete ulaştırmak üzere emanet bıraktığı mirasa, nasıl ve neden sahip çıkmaları gerektiğini Türk gençliğine en güzel o anlattı!
***
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Tiyatro Ana Sanat Dalı'nda öğrenci yetiştirdiği yıllara ben yetişemedim. Ama onun derslerine giren hocaların öğrencisi oldum.
Üniversite yıllarında, en çok onun oyunlarını okuyarak ve inceleyerek 'Dramatik Yazarlık' eğitiminin basamaklarını tırmandık. Sonraları kendisini tanıma şansı bulduğumda, o engin bilgi yükünü melek kadar naif bir yüreğin taşıdığına hayret etmiştim. Son derece müşfik, babacan, birikiminin her damlasını gençlerin eğitimine koşulsuz sunan ama adeta bir 'disiplin' estetiğiyle yaşadığı hayatın otoritesini elden bırakmayan bir mizaca sahipti.
***
Gazeteci yazarlığımın ilerleyen yıllarında, kendisiyle İzmir'in kültür yaşamına ilişkin bir röportaj yapmak istemiştim. Üç yıl önceydi, hastaydı, evinden pek çıkmamaya gayret ediyor ama hızını alamadığı yazarlık yeteneği sayesinde hayranlarıyla kucaklaşma özlemini gideriyordu. Sürekli araştırıyor ve yazıyordu...
Röportaj ricamı rahatsızlığına, 80 yaşın yorgunluğuna ve yoğunluğuna rağmen kırmadı. Ona mail yoluyla gönderdiğim sorular, yakından tanıdığı, senelerce hocalık yaptığı 70 ve 80'li yılların İzmir'iyle günümüzü kıyaslamaya yönelikti. Ayrıca kentin sanat politikalarındaki eksiklere dikkat çeken, İzmir'in hangi noktalarda güdük kaldığıyla ilgili görüşlerini içeren bir yanı vardı yaptığımız söyleşinin.
***
İyi hatırlıyorum, bir hafta içinde e-postaladığı cevapların kapsamı beklentimi kat kat aşan tespitler, yorumlar, öneri ve öğütlerle dolup taşıyordu. Neyi başa çıkaracağımı bilemiyordum.
Turgut Hocam ne söylediyse, vurguyu hangi noktaya çektiyse, hepsi İzmir hatta Türkiye için bugün daha büyük önem taşıyor. O yüzden yarınki köşemi, Özakman hocanın kent yönetimindeki bilinç zafiyetlerine yönelik düşüncelerine bırakacağım. Bedeni aramızda olmasa bile, bakın uyarıları, öngörüleri, hayata bakışı ve anlatımındaki zarafeti nasıl da sonsuza dek unutulmayacak!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.