Müzik de böyle değil mi?
Hele ki kulağınız belli bir doygunluğa, seçiciliğe ulaşmışsa, oradan girecek bazı ezgiler bırakın şifayı, arı sokuyormuş gibi ruhunuzu delik deşik edebilir. Dinlemeyi bırakın, yerinizde oturmaya tahammül edemezsiniz. Çünkü tatlar gibi seslerin de her canda uyandıracağı frekans değişiktir, bu iş 'duyarlılık geliştirme' meselesidir.
Üstelik kötü ve ucuz müziğin tahrip gücü, damak zevkinize yönelik saldırıdan bin beterdir. Sadece beyninizi 'silk'mekle kalmaz, o şarkıyı söyleyeni ve çalanı parçalara ayırmak ile bulunduğunuz yeri bir an önce terk etme dürtüleri arasında manyakça bir ruh haline sürükler! Yani kötü müzik insanı yerinden eder, çıldırtır, kaçırtır yahu! Evet, 'abartıyorsun, amma büyüttün' diyenleri duyar gibiyim. Peki öyleyse; klasik müziğin insanların yanı sıra hayvanlar üzerinde de dinginlik yaratan, onların huzursuzluğunu gideren, daha sağlıklı ve üretken hale gelmelerini sağlayan bir etki uyandırdığını duymuşsunuzdur. Ya o zıvanadan çıkaran, iç karartan arabesk şarkılarının hayvanların ruh sağlığını neye dönüştürdüğünü bileniniz var mı!
İyi dinleyin, bu öyküdeki olay, kişi ve hayvanlar tamamen gerçektir! Geçtiğimiz günlerde, gazetenin ikinci sayfasında manşetten kullandığım ilginç bir haberden bahsedeceğim şimdi... Aydın'ın Yenipazar ilçesinde üreticiler, tarlalarına dadanan ve mahsullerine zarar veren hayvanları 'arabesk müzik'le ürkütüp, kaçırıyorlarmış. Yanlış duymadınız, Yenipazarlı üretici Muhsin Çeltikoğlu, tarlasında 24 saat boyunca nöbet tutmaktan kurtulmanın yolunu, ağaçlarından birinin üzerine yerleştirdiği teybinden son ses yükselen arabesk şarkılarda bulmuş. Artık o arabesk parçalar, hayvancıkların beyninde nasıl bir sarsıntı yarattıysa, yaban domuzu, sincap ve yırtıcı kuş gibi doğanın bin türlü çetin koşullarıyla savaşmaya alışkın hayvanları bile tarlalardan, bahçelerden kaçırtıyormuş.