İzmir Uluslararası Kukla Günleri ve İzmir Avrupa Caz Festivali'nin 3 Mart'tan itibaren start aldığını duyurmuştuk. Her iki festival de aynı gün başlayıp, tüm etkinliklerini şablon misali üst üste oturttukları için, ne yazık ki birine gittiğinizde diğerinin bir etkinliğini kaçırmamak mümkün olmuyor! Kukla Günleri'nin yetişkinlere yönelik gece gösterileri ile Caz Festivali'nin konserleri çakışıyor. Biz de bir o yana bir bu yana seyirterek, kentte şenlik havası yaratan iki festivalin eserlerini de kaçırmamaya çalışıyoruz. Her gece farklı bir mekana savrulmak yorucu ama değiyor. Oyunlar, gösteriler muhteşem...
**
Değinmeden edemeyeceğim. İki festivalin yarattığı hareketlilik, İzmir'e 'sanat başkenti' yakıştırmalarını alevlendirdi. Keşke bu söylemin, 'SANAT BAŞKENTİ OLMAKLA ÖVÜNMEYİ ÖNEMSEMEK' dışında ciddiye alınacak bir tarafı olsa! Şu günlerdeki exstra etkinlik yoğunluğu, iki festival yönetiminin henüz aralarında anlaşarak programlarını farklı zamanlara kaydıramayışından kaynaklanıyor. Yoksa festival düzenleyecek tarih bulamayacak kadar sıkışık bir sanat takvimimiz yok. Sanat başkenti olmak, Mart ayındaki bu atmosferi tüm yıla yayacak uluslararası çapta üretimlerle, dünyanın ilgisini çekecek yeni festivallere ev sahipliğiyle mümkündür! Başka bir yazıda konuyu detaylı tartışacağız...
**
Şimdi dönelim gösterilerle ilgili izlenimlerimize... Uluslararası Kukla Günleri'nin açılış gecesinde gördüğümüz Bosna Hersek'in müthiş bir görsel şovu içeren 'Odysseia' oyunu, sahne sanatlarının tüm öğelerinin kuklayla buluştuğu inanılmaz bir atmosferde geçiyor. Truva zaferinin kahramanı Odysseus'un macerasını, İzmirli ozan Homeros'un hikayesinden esinlenerek sahneye taşıyan Bosnalı topluluk, ışık hareketleriyle, kuklalarla ve seçtiği eşsiz müzikleriyle sinema setlerini aratmayacak kadar renkli, keyifli, aksiyonlu sahneler yaratmış. İnanın o denizin, dağların, tepelerin, çatışmaların içindeymişçesine olayları bire bir yaşadık, hissettik.
**
İzmir Sanat'ta izlediğim Danimarkalı Sofie Krog Teater'ın 'Diva' oyunu ise festivalin kesinlikle kaçırılmaması gereken başyapıtlarından biri... Bugün, yarın ve ayın 13'ünde değişik mekanlarda tekrarlanacak gösteriyi, özellikle tiyatrocuların ve sahne sanatının yaratıcı kadrolarının da görmesini dilerim. Silindir bir döner sahneye 4 farklı pencere açarak kurulan oyundaki kurguyu, dekoru, mekanizmayı, seslendirmeyi, kukla oyunculuk ustalığını görmelisiniz. Dairesel dönüşle geçişlerin sağlandığı o minyatür sahnelerdeki mekanik ve teknik zekaya ben daha bizim tiyatro rejilerinde rastlamış değilim. Sevgili Gürol Tonbul'un İzmir DT'deki unutulmaz 'Barut Fıçısı' rejisini, bu sözümün dışında tutuyorum!
**
Bu arada İzmir Sanat'tan mutlaka yolunuzu geçirin ve Slovenya kukla sanatından harika görüntülerin yer aldığı fotoğraf sergisini de gezin...
Gerilimi notalarla yüreğimize işledi
Adnan Saygun'un küçük salonunda süren İzmir Avrupa Caz Festivali'nde, piyanist Markus Horn'un ünlü Alman sessiz korku filmi Nosferatu için yaptığı müziği canlı performansla seslendirişi olağanüstü etkileyiciydi. Barkovizyondan verilen filmin görüntüleri eşliğinde, Horn'un her dokunuşunda bir duygu telimize basan piyano ezgileri, gerilimi adeta ilmek ilmek yüreğimize işledi. Alman dışavurumculuk akımının ve korku filmi tarihinin klasiklerinden biri olan Nosferatu'nun 95 dakikalık dehşet senfonisini seslendiren Horn, izleyicileri de görüntülerdeki korkunun şatosuna hapsetmeyi başardı.
**
Ayrıca, konserden önce Adnan Saygun'un fuayesinde gezdiğim, Caz Afişi Yarışması'na katılan gençlerin çalışmalarından oluşan sergi gözalıcıydı. Genç yeteneklerin birbirinden yaratıcı afiş tasarımlarını görmenizi kesinlikle tavsiye ederim.