Bitti kelimesinin soluk ve dramatik bir anlamı vardır. Sevemeyiz ısınamayız. Ölümün soğuk nefesi gibidir. Bazen dertler, bazen güzellikler, bazen acılar, bazen de en çok sevdiğimiz duygusal dünyamızın noktasına geldiğimiz andır. Ben en çok "AŞK BİTTİ" kelimesinden ürkerim, korkarım.
Emeklerin kaybolmasıdır. Yolun son durağıdır. Kocaman bir boşluktur. Hele uzun bir zamanınızı almış ve yaşamınızın en güzel yıllarının büyük bir bölümünü kapsamışsa...
Bayram sevinci içinde başlayan o coşkulara neler oluyordu?
Kim kimden vazgeçiyordu?
Bir aşk, bir ömür boyu sürecek diye bir kural var mıydı?
Aşklar da mevsimlere benziyordu. Başlayış ve bitişleri arasına sıkıştırılmış anılarla baş başa kalabildiğimiz çöküşlerinde, evren bize ne demek istiyordu?
YALANCI AVUNMALAR
Zamanla alışırsın diyorlar. Geçer unutursun yeniden aşık olur hatta onunla yaşadığınız günleri hatırlamak bile istemezsin diyecek kadar teselli topuzunu ucunu kaçırabiliyorlar. Siz de bilirsiniz ki yalancı avunmaların faydası yoktur. Geri sayım yıllarınızın hesabını yaparken, içsel olarak önce onu, sonra kendinizi suçlamaya başlarsınız. Zannedersiniz ki; bir daha asla aynı dozda bir aşk olmayacak. Belki de siz haklı çıkarsınız. Her aşk kendi dönemine damgasını vuruyor. Duyguların olgunlaşması böyle bir şey diye kendinize yalancı takılar bulursunuz. Öznesi ve yüklemi zayıf cümlelerin düşüklüğü bile sizi rahatsız etmez. Yıllarca en güzel kelimelerin uçuştuğu dilbilginiz iflas etmiştir. Kekeler durusunuz. "NEDEN BİZ, NİYE BEN, BENDEN SONRA KİM?" sorularıyla beyniniz manik düşünceler içinde gider gelir. Olumsuzluklar içinde debelenirsiniz.
Gerçekten kabul etmesek de, bir gün aşk biter. Önce biri geriye çekilir. 'Nasıl söylerim?' diye uzun uzun düşünür. Yıllardır paylaşılan bir duygu ortaklığını bozmak kolay değildir. Arada kavga döğüş varsa işiniz daha da kolaydır. En azında onu suçlayacak bahaneleriniz hazır ol vaziyette sırasını bekliyordur.
HİSLERİN SİGORTASI YOK
Tuhaf insan ilişkileri ve duygu karmaşasıdır. Dünya kurulalı beri çözemeyeceğimiz en zor aşk sınavı, bir bilinmezlik denklemidir. Hislerin sigortası yoktur. Tek taraflı sözleşmeyi, tarafların birinin bozmasıyla yıkılan hayaller enkazıdır.
Her şeyini özlersin, yalanlarını bile... En son gittiğiniz sinema bileti bile bir sanat eserine dönüşüverir. İlk tanışma anıları. Yıllarca şikayet ettiğiniz serzenişler...
'Kim kimi önce baştan çıkardı?' konusunda bir türlü anlaşamadığınız zamanlar resmi geçit halindedir. Sandık sepet karıştırmaya devam edersiniz. Tüm anılar odaya saçılır. Onları toplamak zaman alacaktır. Olsun ne fark eder. Bitmeyen gözyaşları arasında yalancı teselliler, kendinizi kandırdığınız sözde kızgınlıklar, toplamalar, çıkarmalar başlar. Kimse suçu üzerine almaz. Fedakarlık hikayeleri hiç bitmez. Aşkın son halleri zordur. Yaşadığımız kadar yaşamayacağımız anıların acılarına takılmak kadar hayatı zorlaştıran şey yoktur. Şimdilerde şip şak aşkların ne yazık dramatik izleri olmayacak desek de, bilemeyiz. Yaşamın anlamı kişisel acılarda saklıdır. Hele duygu derinliği olmayan ilişkilerin hikayesi yoksa bir ömür boşa geçmiş demektir.
AĞLAMAKTAN KORKMA
Bitişleri kabul edelim. Ağlamaktan korkmayalım... Kendimizi gereksiz sahte cesurluklara teslim etmeyelim. Hüzünler de güzeldir. Aşk acılarımız mümkünse olsun. Yıllar sonra yüzümüze anlam katan her çizginin bir kahramanı olduğunu unutmayalım. Kimseye kızmayalım, kendimize bile.
Yaşandı ama bitmedi. Eminim evren bu duyguları bir yerlerde saklıyor. Hepimiz birbirimize görünmeyen iplerle bağlıyız. İyi ki karşılaştık, ELBET BİR GÜN BİR YERLERDE TEKRAR BULUŞACAĞIZ.
GÜNÜN SÖZÜ
Fazla abartmayın... Çünkü yerlere göklere sığdıramadığınız aşk, bir gün bir 'Hoşçakal'a sığacak. (D. Noel)