Sonbahar kendini göstermeye çoktan başladı. Uzun kış gecelerine hazırlanıyoruz. Ev hayatı çok daha ön plana çıkıyor. Televizyonlar yeni sezona hızlı girdi. Gözlerimiz yine ekranlarda.
Yarış öyle bir yarış ki, kimsenin kimseye geçit verdiği yok. "Bu yıla damgayı ben vuracağım" sloganları gümbür gümbür her yerde. Geçen sezonun gözde dizilerini bu yıl nasıl bir seremoni bekliyor diye birçoğumuz merak içinde.
Malum; bir dönem başarıya koşarken, ertesi dönem tökezleyebiliyorlar. Uzayan senaryolara tahammül kalmıyor.
Çoğumuzu esir eden bu furyada, ne yazık ki keyifle izlenebilecek olanları cımbızla çekiyoruz. Eskiden seyretmeye doyamadığımız, gün saydığımız, başladığı saatlerde sokaklarda sadece kedilerin ve köpeklerin cirit attığı nefeslerin kesildiği ve bir dahaki yayın gününe kadar tüm hafta boyunca sayıkladığımız o güzelim dizilere ne oldu.
Nazar mı değdi.
Biz mi artık baştan savmaya başladık.
Yapımcılar mı suçlu ? Oyuncular mı yetersiz..
Bir türlü ekrana çekemedikleri bir kitle ile boğuşup duruyorlar. Daha başını anlamadan, neymiş acaba sorgularımız sürerken pat yayından kalkıvermiş.
Yaratıcılık sıfır. İşin kolayına kaçılmış durumları diz boyu. Eski Türk filmlerinin birebir kopyalanarak yeniden çekilmesi, diziyi daha iyi hale getirmek için yine eski şarkıları cover şekliyle senaryoya yapıştırmalarına ne dersiniz?
Umut tükenince yine çarpar mı bir kalp?
(Anonim)
KADRO KOLAY KURULMUYOR
Yeni nesil için belki güzel ama yapımcıların ve senaristlerin tükenmişlikleri ekranlarda esef verici. Ekonomik korkular yüzünden gecekondu misali dizilerin ardı ardına patlaması, astarını yüzünden pahalı yapıyor. Bir zamanlar pembe Brezilya dizleri vardı, 3. sınıf senaryoların 3. dünya ülkelerine satıldığı. Tabii ki tüm bu yakınmaların içinde gerçekten hakkını yemek istemediğimiz çok da güzel çalışmalar ortaya çıkıyor. Fakat başarıyı bir kez yakaladık mı ipin ucunu bırakmak istemiyoruz. Bir kadro kolay kurulmuyor.
Dizi kahramanları seyircinin kafasında güzel yerlerde oturmaya başlayınca yapımcılar avının kokusunu almış bir avcı misali senaryoyu zenginleştirmek adına abartıyor, hikaye amacından çıkıyor ve pırıl pırıl bir senaryo kabusa dönüşüveriyor.
Ekran örnekleri çok. Sıralama yapsak listeler saymakla bitmez.
TADI DAMAKTA KALMALI
Dizilerin sunuşlarında da bir gariplik var. Sahnenin arka planındaki müzik öyle güçlü ki, konuşulan hiçbir şeyi anlamıyoruz. Şaka gibi, ev halkı birbirine soruyor: Adam kıza ne dedi? Aldatan kimmiş? Kadın niye ağlıyor...
Peki yarışma programları, hemen ardından kadın programları, daha sonra birbirine senkronize olmuş aynı konukların katılımları. Dünya kanallarını gezerken gördüğümüz sahneler de hemen hemen her ülkede aynı. İnsanoğlu tüketmeye o kadar alışmış ki, üretirken anında eritiyor.
Ümidimizi kaybetmedik. Bekliyoruz.