Üç ahbap çavuş
Seçim öncesi 'Ses ver Türkiye!' sloganıyla biraz yüksek sesle dolaşan Hersekizkişidenbiri, arkadaşlarının özel hayatına ilişkin dokundurmalarına fena içerlemiş, sesi biraz kısılmıştı. Oysa ki niyeti iyiydi. Baktı olmuyor, 'Koyver Türkiye!' dedi, ipleri boşalttı biraz. Rahatlayınca, sonuç çok da korktuğu gibi olmadı.
Herdörtkişidenbiri, artık taze bir heyecanla savunuyordu görüşlerini... Arkadaşlarını suçlayarak öne çıkma çabasından vazgeçmiş, kendi amaç ve projelerini anlatıyordu. 'Türkiye rahat bir nefes alacak' diyordu, olmadı. Yenildi ama ezilmedi. Eskisinden daha çok temsilciye sahip olmanın tesellisini duyuyor, ancak bu mutlu olmasına yetmiyordu. Arkadaşlarının ' darbecisiin, eski kafalısıın' sözleri kulaklarında çınlıyordu.
Herikikişidenbiri, bir kez daha haklı çıkmanın, iddialı sözlerine karşılık bulmanın haklı gururunu yaşıyordu. Acaba arkadaşlarının gönlünü alsa mıydı? Seçim öncesi kırmış mıydı biraz, gönüllerini? 'İddiayı kazandın, ama bir dost kaybettin' sözünü hatırladı.
Bundan sonra, bir yıl boyunca yatıp da bugünü bekleyen uzmanlar ekranlara çıkıp uzun uzun yorumlar yapacaklardı. 'Efendim halkımız bunu demek istedi, yok, şu mesajı verdi' vs. vs...
Halkımız sizin gibi kıvırtmaz. Alır eline odunu (Sandık dediğin şey, özünde odun değil midir?), ver Allahım ver! Demek istemez yani, diyeceği varsa, der kestirme yoldan. Halk, üç seferdir bir lidere oyunu veriyorsa, bu, stratejik analizler filan yaptığını göstermez. Kendini direkt temsil eden, sevinçlerine, acılarına, kızgınlıklarına, haa, belki biraz da itilmişliğine temsil olan, kendince bir lider bulmuşsa, basar oyu ! Gerisi laf-ı güzaf ! Şu bir gerçek ki, böyle bir lider bulunmuştur da...
Artık konuşma zamanı değildir. Herikikişiden biri gururu kibirle karıştırmayacak, arkadaşlarının gönlünü almayı bilecektir.
Herdörtkişidenbiri iyi yolda olduğunu görecek, halkı halka şikayet etmekten vazgeçip kendi projelerini üretecek, sakin duruşunun meyvelerini içinde bulunduğu insan topluluğuyla barışarak görecektir.
Hersekizkişidenbiri, hissettiği atalet ve mahçubiyetten kurtulacak, ancak artık bir baraj gibi değil, suyun kendisi gibi davranmasını öğrenecek, çevresinde korkudan, tepkiden değil, icraattan kaynaklanan bir sevgi halesi kurmayı başaracaktır.
İşte o gün, bu üç ahbap, eskisinden daha iyi dost olacaktır. Umuyorum ki bunun için mahalleye dışarıdan gelen bir belaya karşı savaşmak zorunda kalmadan bu dersi alırlar.
Kim korkar hain Kemo'dan
Bazı korku filmlerinde, şeytanı dirilten şey, bizzat isminin zikredilmesidir. Bizim için çoğu istenmeyen olgu, ismi uğursuz fısıltılara karışan, dolayısıyla söylenmemesi gereken şeylerdir. Sanki ismini söylediğimiz anda o öcü gelip canımızı alacaktır. Cinlere Anadolu insanı aynı çekinceyle yaklaşmış ve hep 'üç harfliler' demiştir. Kanser, hakeza, aile içinde ismi söylenmeyen, onun yerine kod adı olan 'Kötü hastalık' kullanılan bir başka öcü türüdür.
Biz yıllarca kanserle savaştık. Kanser marjinal bir hastalık iken, daha çok yaşlıların başında iken ismi fısıltıyla söylenirdi. Oysa bu hastalık artık 'çocukların dahi ulaşabileceği' bir yerde! Dolayısıyla kanserle savaş yollarımız, onu reddetmekten kabul etmeye ve hastalıkla başetmeye, onunla geçinmeye, birarada yaşamaya alışmaya dönüştü. Zira sanki kanser biz onunla savaştıkça daha da büyüyüp güçleniyordu.. Onun yerine, bir avuç kahraman, kansere değil, yaşama odaklanmaya karar verdi.
Kendisini olmasa da eşi Can beyi tanıdığım, İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, haberi okuduğumda, 'Böyle bir şahsiyeti tanımamak ne büyük bir kayıp!' diye düşündürdü beni... Işınsu hanım, 49 yaşında kansere yakalanınca, tedavisi sırasında kendisini yalnız bırakmayan dostlarına bir "Kemo Parti" vermiş. Kemoterapiyi belki de insanlık tarihinde ilk kez parti terminolojisine sokan bu hayat dolu kadına gel de sonuna kadar inanma! Gel de hayranlık duyma! Hangimiz, kaçımız bu kadar güçlüyüz, köklerimiz bu kadar derine uzanıyor, bilmiyorum doğrusu... "Hayatımda kanser diye bir çatlak oluştu, ama ışığın girebilmesi için bazen çatlaklar gerekiyor. Kanser bana arkadaşlarımın da tadını çıkarma şansı verdi" diyebilecek kadar bilge olabilecek kaç kişi var aramızda?
Bir başka örnek ise, Türkiye'yi Eurovision'da iki kez temsil eden Arzu Ece. Bir yıldır kan kanseri ile mücadele eden sanatçı Amerikan Hastanesi'ndeki tedavisi sırasında cep telefonu ile yeni yaptığı kanseri konu alan şarkısına klip çekti. 'Kemo ağa' isimli bu şarkının klibi de yayınlanmaya başladı.
Toplum, kadınlarımızın aydınlık yüzlerinden başlayarak ışıldıyor. Nice ışıl ışıl Işınsu'lar, nice yaşama Arzu'ları bize insan denen varlığın gücünü bir kez daha anımsatıyor. Umarım iyileşirsiniz. Ama yaptığınız daha önemli bir şey var: Toplum adına hepimizi iyileştiriyorsunuz... Size öyle ihtiyacımız var ki...
Tam kararında bir sergi
Önce savaş muhabiri, ardından da anchorman kimliğiyle tanıdığımız Korcan Karar, TRT Turizm ve Belgesel Kanalı'nda canlı yayın konuğum oldu. Karar ile haberciliği üzerine bir saatlik dolu dolu bir program yaptık. Korcan Karar, bir başka stüdyoda da aynı kendi stüdyosunda olduğu kadar coşkulu, işine sadık ve mütevazı bir isim. Korcan Karar'ın İzmir'e gelme sebebi, Konak Pierre'de açtığı 'Tarihe tanıklık eden 100 Fotoğraf' sergisi idi. Deneyimli gazetecinin dünyanın çeşitli an ve olayları arasından derlediği yüz fotoğraf, küratör İlber Ortaylı'nın yardımıyla 5000 fotoğraf arasından seçilmiş. 25 Haziran'a kadar devam edecek sergiyi kaçırmamanızı öneririm.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.