Çeşme pazarlama
Tatil, sabah giydiğin şeyle akşama kadar dolaşabilmektir.
Tatil, saçını daha az taraman, makyaja ise hemen hiç bulaşmamandır. (Tabii düğünleri hariç tutuyorum. Kadınların rekabetteki er meydanı olan düğün, ciddi bir psikolojik savaş alanıdır. Savaşta en ağır silahlar çıkarılır ve doğal olarak savaş boyaları sürülür.)
Tatil, denizde soğutulmuş karpuz ile kaliteli tulum peynirinin yemek adı altında flört ettiği yerdir.
Tatil, az düşündüğün, az organize olduğun, çok içtiğin ve çok güldüğün zaman dilimidir.
Tatil, mesai arkadaşlarının out, aile bireylerinin in olduğu dönemdir.
Tatil, sivrisinek kovucu esanslara parfümünden çok başvurmandır.
Tatil, ihmal edilmiş film ve kitapların gönlünü almaktır.
Tatil, şanslı bir azınlık için (çünkü herkesin yazlığı yok) senin annende mi kalacağız bu yaz, benimkinde mi, tartışmasıdır.
Tatil, hamakla şezlongun kapıştığı ama genellikle hamağın galip olduğu arenadır.
Tatil, parmak arası terlik terörünün başlama ve senin ayak uzmanı olma safhandır.
Bütün bu maddelere bakarak Çeşme'nin çoğumuz için bir tatil yeri olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Çeşme'den dönenlere sorun: Eğlenmişler mi? Evet ! Dinlenmişler mi? Çoğunlukla hayır !
Üstlerinde fanilalarıyla mı Casa önündeki kahvehanede milleti umursamadan tavla atan Alaçatılı erkekler haricinde tatili Çeşme'de yaşayabilenleri kutlamak gerek... Çeşme özellikle İstanbulluların dev pazarlama alanı halinde bugün... Sürekli bir etkinliğe yetişme telaşınız var! Sürekli (hangi köşe başından hangi ünlünün çıkacağı belli olmaz) bir bakımlı görünme zorunluluğu var. Plajlarda parası ile şezlong bulabilirsen bravo ! Her yer rezerve ! Nasıl rezervasyon yaptırabiliriz, sorusunun da cevabı yok. Plajın müdavimleri varmış (Bir locada günde 1000 TL ve üstünü harcayanlar) ve rezerveler onlar içinmiş. Sanki plajda Aida operası sahnelenecek!
Geçen hafta bugün 7800 otelin plajındaydım. Kaliteli işletme, ünlülerin ve ünlü olmak isteyenlerin akınına uğramış. Arzum Onan şurada, Naz Elmas barın kenarında! Karşı masamda yemek yer gibi yapan bir afet-i devran var! (Yer gibi yapan: Silikonu fazla kaçmış dudakları kapanmayan ablam yemeğini çiğnemek yerine kefal gibi emiyor ancak...) Beri yanda diz üstü bilgisayarında gelecek sezonun etkinliklerini hazırlayan, üzerindeki plaj elbisesi pullu payetli, gece de giyilebilecek şıklıkta, başında geniş kenarlı parizyen şapkalı reklam ajansı sahibi arkadaşımız, içinde japon balığı yüzdürülebilecek genişlikteki bardağından naneli limonlu suyunu yudumluyor.
Yok yook, Çeşme kesinlikle artık bir tatil yeri değil! Asos, Bozcada, Datça filan gibi bir yerde tatilini yapıp dinlenmiş kişilerin yeni sezona hazırlandıkları bir pazarlama noktası...
Çok yaşa Ayçe!
Çeşme'de herkes en popüler mekanlarda kutlama yapıp pazarda daha iyi bir yer kapmaya çalışırken hepsine inat, gazeteci ve sunucu dostum Ayçe Dikmen, adeta hepimize bir ders verdi: Gündüzleri sörfçüler tarafından hınca hınç doldurulmasına rağmen geceleri fazlaca kullanılmayan işletmelerden biri olan Lanila'nın sahibi arkadaşım İkbal, Ayçe'nin yirmi kişilik arkadaş grubuna özel bir doğumgünü yemeği için mekanı kapatmış. Hazırladığı harika mezeler dışında iki dans hocasını da gecenin sürprizi olarak mekana davet etmiş. Biz yirmi çift, o gece Bachata'dan Sirtaki'ye kadar pek çok dansın belli figürlerini kaşını gözünü yara yara yapıp biraz öğrendik. Özellikle biz kırkını devirmiş erkekler de, kıvraklıkta 1.90'lık bir kalamarı andıran dans hocamıza haset ede ede pistte kıvrandık. Uzun yıllardır böyle eğlenmemiştim. Çok yaşa Ayçe'ciğim, e mi?
Bon Jovi'ye dublör kullandım
Bu ara tembelliğim tuttu. Beş saat ayakta kalmayı gözüm yemediğinden Bon Jovi konserine opera sanatçısı, müzik yazarı arkadaşım Renin Yükseler'i gönderdim. Yani bir nevi dublör (!) kullandım. İşte Renin'in gözünden Bon Jovi...
'Altı dev adam, 25 kadar hit şarkı,toplam 3 saat, 40 bin seyirci, onbinlerce tweet, binlerce facebook profil fotoğrafı pozu, saatlerce telefon kaydı, binlerce çığlık ve saatler süren alkış sesleri... Efsanevi rock grubu Bon Jovi 18 yıl aradan sonra İstanbul'da...
Saat 20.45... Müthiş bir görsel şov eşliğinde Bon Jovi grubunun ayak seslerini hissediyoruz, heyecan dorukta!... Jon Bon Jovi, üniformayı andıran altın sarısı işlemeli kırmızı ceketi ve daracık siyah pantolonuyla sahnede görünüyor.. Çığlıklar, alkışlar, yer yerinden oynuyor... 'Raise Your Hands' şarkısıyla havaya kalkan eller konser boyunca hiç inmiyor. Jon, Richie, Tico ve David için sanki aradan yıllar geçmemiş gibi. Son derece canlı, sempatik, enerjikler. İlk parçanın ardından Jon Bon Jovi "Merhaba İstanbuuuul!. Uzun zaman oldu yapacak çok şeyimiz var. Bizimle misiniz? Öyleyse koltuklarınızdan kalkın" diyor 'You Give Love A Bad Name'le devam ediyor. TT Arena'da yaklaşık 40 bin kişi var ve büyük bölümü şarkıların tamamına eşlik ediyor. Yandaki kız ha bire tweet geçiyor. Bon Jovi, 'Bad Medicine' şarkısının sonlarına doğru kırmızı ceketini çıkartıyor. Staddaki bütün kadınlar çığlık çığlığa!.. Sempatik sanatçı kendisine hediye edilen 'Bon Jovi 10' yazılı Türk Milli Takımı formasını giyerek seyirciyi mest ediyor.. Bon Joviı, 18 yıl önce Türkiye'ye geldiğini hatırlatıyor. Formayı giydikten sonra söylediği 'Pretty Woman' şarkısına tüm stad eşlik ediyor. Gecenin bir diğer yıldızı, grubun efsane gitaristi Richie Sambora'nın kovboy şapkaları her şarkıda değişiyor. Grup 50'lerine gelmesine rağmen sahnede muhteşem ! Kapanış, 'Always'le yapılıyor. Yıllardır gelmesini dört gözle beklediğimiz bir gruptu Bon jovi.. Konserin ardından herkesin yüzünde bir efsaneyi canlı dinlemiş olmanın memnun ifadesi, gözlerde "Bu gece rahat uyuyacağım" bakışı vardı..'
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.