Dengemi bozmayın ulen!
Bilekliği takan arkadaşlarımın kimini yaradana, kimini laikliğe, kimini bugünkü iktidarın yaptığı güzel şeylere ikna etmek için yüz tane kanıt göstermeniz gerekir. Oysa dandik bir bilekliğe hemen inanıp satın alabiliyorlar. Neden? Kaybedecekleri en fazla seksen tl. Kazanacakları çok şey var hesapta! İnsan, kendisi için iyi olduğuna inandığı şeylere ( özellikle kolay yoldan, çaba harcamadan sahip olacaksa) kolayca para ödüyor. Bir istediği mi var? Çaba gösteriyor ve olmuyor mu? Allah'tan iste! Olmaz. Dua edeceksin filan, bir sürü iş şimdi... Ama kuantum çıktı ya şimdi, adı Evren olunca oluyor. Parasını veriyor, paşa paşa kursuna gidiyor. Neymiş? Evrenden istiyor. Secret (sır) mecret bin tane kitap çıktı piyasaya, hepsini topluyor. Niye? Kolay görünüyor çünkü! Oysa sana aynı şeyleri din de söylüyordu, orada olmuyordu. Çünkü ibadeti falan vardı, zahmetliydi yani... Bu aptal sanıyor ki pozitif düşünmek çok daha kolay bundan... Hayır, sanılmasın ki olumlu düşünmenin yararlarına inanmıyorum.. Bilakis! Benim derdim bu işin ticaretini yapanlarla! (Bir reklam filmi görmüştüm, tüylerim diken diken olmuştu... WALLAH yaz, Allah walpaper'ı cebine gelsin, diyordu! Bu kuantumcu tüccarlarla bu wallpaper pazarlamacıları arasında bir fark yok, gözümde.)
Benim derdim kendisi için birazcık çaba göstermek yerine hazır paketlere inanıp para dökenlerle.. Benim derdim, spor yapıp bedenini ve ruhunu güçlendirmek yerine bilekliği takıp oturanlarla... Benim derdim, zararlı yiyecek içeceklerden yana perhiz yapmak dururken klinik yararları ispatlanmamış amerikan menşeli gıda takviye ürünlerini avuç avuç yutanlarla! Benim derdim bir işin ucundan tutmayan, melekelerini (kabiliyet) geliştirmek yerine meleklerden kek yapanlarla! Benim derdim yardımcım günde yetmiş liraya hem yemeğimi yapıp hem ütülerimi bitirip hem de evimi temizlerken beş altı bin dolara mekan temizliği (kısmetsizlik ve kötü ruhtan arındırma, çelik cantlı şaman, senin anlayacağın...) yapanlarla!
Bir tek gerçek var! Şu anda hiçbir yararı ispatlanamamış ve medyanın köpürttüğü bilezik, kantum öğretileri, ya da gıda takviye ürünleri hiçbir işe yaramıyor mu? Yarıyor. Bir dönem doktorların kullandığı (ilaç yerine verilen şekerli su ya da vitamin) placebo ilaçların normal ilaçlara benzer etkiler gösterdiği saptanmış. Yani psikolojik faydaları oluyormuş. Bu iş de inanç işi! Yani ilaçlar her zaman işe yaramasa da inaçlar yarıyor...
İnanmak öyle konforlu bir şey ki! Sorgulamadan yaşamak çok büyük bir lüks... Tüm bu ürünler de bu zaafımıza hizmet ediyor.
Eğer bu Amerikan malı hayal ürünleri dendiği kadar işe yarıyorsa inançları kemikleşmiş kişilerde test edelim...Babanıza her gece bir saat kuantum ve pozitif düşünce kitabı okuyun, annenize de takın denge bileziğini, haftaya konuşalım. Bakalım işe yarıyor mu?
Midas'ın sanal kulakları
Üç dörtlük eğitim sisteminin meclisteki yankısı, kavgası bitmiyor. Son olarak Şamil Tayyar'ın sosyal paylaşım sitesi Twitter'da yazdığı bir tweet meclisi karıştırdı: 'Üç dörtlük eğitim sistemi okulları değil, meyhaneleri vurdu. Tüm CHP milletvekilleri mecliste' yazısına, başta Muharrem İnce olmak üzere tüm CHP'li vekiller yoğun tepki gösterdi. Bu esnada meclis başkanı da, İnce'den, Twitter'da yazan ifadeye meclisten tepki vermemesini istedi. Başkan, Şamil Tayyar'a da 'Siz de twitter'dan özür dileyin lütfen' dedi. Burada benim üzerinde durmak istediğim ne haddini aşan bir ifade, ne de tepki... Artık siyasilerin de yoğun olarak kullandığı ve ortalığı karıştırabilen bir sosyal medyanın gücü...
Habertürk'ten Amberin Zaman, gazeteci ve köşe yazarlarının sosyal medyadaki kimlikleri ile mesleki kimlikleri, gazeteci duruşları ile özel hayatları arasında bir fark olup olamayacağını soruyor ki yerinde bir sorudur. Sözgelimi, çalıştığı gazete ya da televizyonun siyasi duruşuna uygun yazılar yazan 'cici' bir yazar, gündelik hayatında farklı bir duruşta olabilir mi? Kurumsal kimliği zedelemeden görüş bildiren gazeteci, twitter ya da facebook'ta farklı ve muhalif sloganlar atabilir mi? Örneğin, The New York Times, yazarlarına sosyal medya üzerinden siyasilerle ilgili herhangi övücü veya sövücü ifadeler kullanmalarına izin vermiyormuş. Bana kalırsa bu etik, profesyonel bir tutum. Ama kendini baskı altında hisseden kimi yazarlar sanal alemi bir görüş dengeleme, bir günah çıkarma aracı olarak görüyor olabilir. Twitter onlar için birer alter ego ortamı oluşturuyor sayılabilir. Bunlar, sanal kuyulara 'Midas'ın kulakları eşşek kulaklarııı' diye bağırıp rahatlıyor olabilir.
Aslında sosyal medya insanın eşi dostuyla rahatladığı bir yer olduğuna göre burada özgür olunabilmeli. (Tabii başkalarının hassasiyetlerine de saygı duymak şartıyla.) Burada karşımıza şu engel ve şu soru çıkıveriyor: Ünlüler ya da bugün gördüğümüz örneğiyle, siyasiler kendi sayfalarını hayranlarından ne kadar gizlemek istiyor ya da bu olanağı bulabiliyor? Ünlüysen özel hayatının mahremiyetinin kalmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Üstsüz fotoğrafın bile kamu malıysa, fikrin değil midir? Hiç sanmıyorum. Çık işin içinden çıkabilirsen!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.