Kendinle öyle dolusun ki, bana yer yok
Nasıl ki içi boşalmış bir kamıştan kaval ya da ney olup ilahi ezgileri çıkarabiliyorsa, insan için de böyledir.
Dinlerde zikir sözcükleri vardır. Bu uygulamaya Budizm'de 'mantra' adını alıyor ve hani filmlerde sıkça gördüğümüz 'aum' sözcüğünü tekrar ediyorlar. Aslında yoga yapanlara göre önemli olan sözcüğün cinsi değil, tekrar ediliyor olması. Peki, bu ne işe yarıyor?
Zihnin sürekli dolu durumda. Düşüncelerin (özellikle negatif olanlarının) uçuştuğu, iniş kalkış yaptığı bir havaalanı burası... Burayı temizlemek gerek ki bir salgın olmasın. Başka başka zihinlerden havalanmış (yabancı havayollarına ait) kötü düşünceler taşıyan uçaklar sürekli senin topraklarında geziyor. O havaalanını, o düşünceler havuzunu temizlemek, o düşüncelerden etkilenmemek öyle zor ki...
Bir gün ani bir aydınlanma yaşayıp da ruh denen havuzunun içinde yıllarca birikmiş tüm kir pası oraya akıtan musluğu bulsan ve onu sonsuza dek kapatsan bile havuzunu tekrar dolduracak taze bir su kaynağı bulamadığın sürece zihnin sivrisinek ve gürültücü kurbağalar üretmeye devam edecek. Diyelim ki o kaynağı buldun! Yine de sabır gerek... Önce o pis havuzu boşaltmak, sonra dibini temizlemek ve ardından temiz suyla doldurmak kolay iş değil. Vazgeçersen ömür boyu o pis suda yaşamak, belki de orada boğulmak zorunda kalacaksın.
İşte bu alanı kirleten, senden önce başkalarının egolarının yarattığı bir kirlilik. Önce aile büyüklerinin korkuları, sevgisizlikleri, ardından yakın ve sonra uzak çevrenin... Tabii zamanla senin sandığın ödünç alınmış bu kirlilik, zamanla senin egonu yaratıyor. Mutlu olmayı unutuyorsun artık. Sana kalan tek gerçek, haklı olmak! Egon bas bas bağırıyor, 'Haklı olmak zorundayım...' diye.
Kafanın içinde sürekli gürültü yapan o küçük adamları, kadınları nasıl susturacaksın? Huzur ve sessizliğin ardında yaşayan sevgiye, Tanrı'ya nasıl ulaşacaksın? İşte bunun için var mantralar... Sürekli tekrarlanan bir sözcük, havuzun çıkarılan tıpası gibi bir etki yapar. Oluşturduğun anafor, diğer tüm düşünceleri emer atar. Başka bir şey düşünemez olursun. Böylece boşalırsın. Tekrar ettiğin sözcük, seni bir tür hipnoza sokmuştur. Bu sözcük haricinde bir kamış gibi tamamen boşalan zihninden egoların da uzaklaşır bir süreliğine. Artık Tanrısal yanınla buluşmaya daha hazırsındır.
Her türlü ilişkide de bunun böyle olduğunu nasıl olup da görmüyorsun?
Arkadaşınla sohbet ediyor gibi görünüyorsun, o sessizce başını sallıyor. Aldanma! Çoğu kez seni dinlemiyor, sadece lafa dalıp kendi fikrini anlatacağı anı kolluyor. Çünkü senden bir şey öğrenmek değil, haklı olmak, egosunu parlatmak istiyor. Sende kendini sergilemek istiyor.
Sevgililer nasıl sevgili olabilir ki böyle? Ortak bir amaç yok, taraflardan birinin egosunu ortaya koyma ve dediğini yaptırma, kontrolu ele geçirme savaşı var.
Oysa sen, ağzına kadar senin sandığın çalıntı düşüncelerinle, yani kendinle bu kadar doluyken, benim sevgim, benim varlığım nasıl senin kadehine dökülebilir? Öyle kalabalıksınız ki... Yalnız kalamıyoruz orada...
Eski bir şarkı nasıl diyordu oysa? 'Kadehinde zehir olsa, ben içerim, bana getir!'
Fit in time: Sizden elektrik aldım
Meksika Sokağı'nda açılan yeni spor merkezi Fit in Time'ı hala duymayanlarınız vardır belki... '25 dakikada spor' sloganıyla açıldı. Yavaş yavaş takım elbise giydiğinde bir Fatih Terim, neredeyse bir Reha Muhtar karizmasına yaklaşan bendeniz de soluğu burada aldım.
Aslında güzel bir mantık kurmuşlar. Toplam 25 dakikada sana 3- 4 saatlik spor yaptırdıklarını söylüyorlar ki denedim, haksız da değiller.. Böyle hissediyorsun. Bedenin de böyle düşünüyor mu? Bilemem. Müthiş bir açık yakalamışlar, fitness sektöründe. Parası olan ama zamanı olmayan (zengin ama tembelin kibarcası) bizim gibilere, saattlerce spor salonu aynasında kendini seyretmeyi sevmeyen bir gruba hitap ediyorlar.
Kablolarla bağlı bir yelek giyerek en bilimkurgu görünümüne kavuşuyorsun. Vücudundaki sekiz ayrı kas grubuna, elektrik verilerek kaslar uyarılıyor. Bu yüzden sistem, ilk başta kulağa pek hoş gelmiyor. Oysa aynı anda bir antrenör eşliğinde fitness hareketleri yapar ve genellikle kendi vücut ağırlığınla çalışırken bir yandan da düşük elektrik akımıyla kasların uyarılıyor. Bu daha çok masaj ile gıdıklanma arası bir his. Zaman zaman kolay, zaman zaman da çok zorlayıcı olabilen antrenmanı senin o anki performansına göre yönlendiriyor antrenörün... Bu sistem, aslen fizik tedavide kullanılan akım sisteminin spora uyarlanmış hali. Kısa sürede sıkılaşma, kilo kaybı, vücut yağlarının parçalanması ve hatta kalp kasının güçlenmesinin, beklenen sonuçlar arasında olduğunu söylüyorlar. Hamile ve kalp hastaları dışında herkes gidebiliyor. Fiyatlar mı? Şunu söyleyeyim, aylık bazda bu fiyatların yarısına, şehrin en pahalı otelinin spor kulübüne yazılabilirsin ama tabii büyük iddiası Fit in time'ı cazip kılıyor ve benzerlerinden ayırıyor.
Göbek eridi mi? Malesef... Kendimi daha sıkı hissetmekle birlikte göbek hala haşmetli. Daha yolun başındayım. Bakalım, göreceğiz. Yalnız şunu söyleyeyim, tüm seanslar doldu. (Alsancak'ın pek çok tanınmış ismi burada) Spora gidecek zamanı bulamıyorum. Yakında açılması beklenen Bostanlı şubesinden umutluyum, yoksa bu işin sonunu görebileceğimden emin değilim. Yani sizden elektrik aldım almasına daa, o kadar da değil yani...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.