Bir Kapıdan girdim.
Rafları çiçek desenli muşamba kaplı, basit gıda maddeleri, çeşitli ev ihtiyaçları ve çuvallarda envayi baharatla tefriş edilmiş bir dükkan. Bir tek teneke kutularda kremalı bisküvi ve fındıklı gofret eksik, o da kusur kalsın.
Çocukluğum kokuyordu...
Derin bir nefes aldım. Çocukluğum o nefesle sızdı burun deliklerime; uyandırarak bilinçaltımdaki batık denizaltıyı, çıkardı yüzeye.
Gülümseyerek, 'ne güzel kokuyor burası' dedim. Bir köşeye kıvrılıp çuvalların arasında uyumak gelmişti içimden...
'Burası bakkal' dedi adam, omuz silkerek. Sonra çattı kaşlarını, olması gerekenin hayretine düşmüşüm gibi ayıplayarak beni. Sözcüklerinin altını kalınca çizercesine, belki de sitemkar bir sesle ekledi: 'Market değil burası, bakkal.'
Orası market değil, bakkaldı.
Ben kırklarında bir adam değil, kısa pantalonlu çocuktum.
Çocuklar bilmiş piçkuruları değil, hevesli aptallardı.
Kral internet değil, televizyondu.
Kural köşe dönmek değil, alınteriydi.
Kahraman Ben 10 değil, Voltran'dı.
Annem hala dünyanın en güzel kadını, babamsa en cesur ve en bilgili adamıydı.
Uyarıcılar değil, uyuşturucular modaydı ve sigara kanser etmiyor, insanı cool göstermeye yarıyordu.
Kadınlar, bizim için ancak yetişkin dergilerinden örtünün altındaki el feneri vasıtasıyla keşfedebileceğimiz birer gizli hazineydi. Dolayısıyla, Erkekçe dergisi, ya da Fırt mizah dergisinin arka kapağı, ergenin National Geographic kuşağıydı.
Sinemalarda localar vardı ve orada film izlemek dışında her şey yapılırdı.
Kapışsalar Batman mi yoksa Süpermen mi galip gelir, belli değildi.
Zeki Müren diri, Tarkan daha bebeydi.
Her yeni gün, bizler için nice sürprize gebeydi.
Babalar ve anneler günü vardı ama sevgililer hem öksüz hem yetimdi.
Oydu, buydu...
Hepsi burun deliklerimden girdi. Basit bir koku, gerçek kişisel bilgisayarım olan beynimi yeni bir duygu fırtınası için formatlayıverdi. Anladım kokuların etkisini...
Bizim gibi babası ticaretle uğraşmış olan, dolayısıyla çarşıda büyümüş çocuklar, Kemeraltı'nın etkisini çok iyi bilirler. Aynen dizi filmlerde katilin olay mahalline dönmesi gibi insan da zaman zaman geçmişe açılan kapılardan giriverir. Kemeraltı'nda olmanın, insan kalabalığına omuzla çalım atmanın, kılçıksız balık yemenin, karadut şerbeti içmenin ve şimdilerde bir franchise zincirine dönüşen merdiven altı tatlıcısı Sefer ustadan bir tabak kaymaklı kazandibi götürmenin dışında, burada olmanın bizler için güven veren, hayat dolu bir yanı vardır. Anne babasını yıllar önce yitirmiş bir dostum çarşıyı ziyaret etmenin ona huzur verdiğini anlatır. Nedenini yıllar sonra, o otantik bakkaliyede daha iyi anladım. 'her şey yolunda' duygusunun temeli, mutlu geçmiş bir çocukluğun şartlarının yeniden oluşmasıydı. Çarşıdayken baharat ve turşu suyunun o genzi yakan kokusu, gerçeklikle aranan bir şeffaf perde gibi geriliyordu. Ve biliyordun; çarşıdan çıkmadığın sürece baban dükkanda, annen hep evde seni bekliyor olacaktı. Oysa bir gün geldi, hepimizi sürdüler o çarşıdan...
Siz de bu nostaljik duyguyu tatmak istiyorsanız, Kahramanlar'da TRT'nin tam karşısındaki sokağa girip sola bakarak yürümeye devam edin. Görünce anlayacaksınız nereden bahsettiğimi. Fotoğraf falan çekmeye çalışmayın. Soru da sormayın çünkü sahibi biraz aksi bir tip. Girin içeriye, bir şey satın alın, içerinin havasını bir burnunuza çekin, sonra dışarı çıkıp yürümeye devam edin. Bakalım neler hissedeceksiniz?
Karizma konferansları sürüyor
'Herkes İçin Karizma' isimli kitabımla başlayan karizma eğitim ve konferansları tüm hızıyla devam ediyor. Özellikle üniversitelilerle buluşmayı sürdürüyoruz. Geçen hafta önce Afyon Kocatepe Üniversitesi Merkez Kampusu'nda, ardından da Bolvadin Meslek Yüksekokulu'ndaydık. Merkezde 850 öğrenci ve çok sayıda öğretim görevlisi karşıladı beni. Müthiş keyifli, stand-up tadında bir altı saat geçirdik birlikte. Hem kahkaha attık, hem de iletişim sanatının kapılarını araladık. Afyon turumuzda teşekkür etmek istediğim dostlar var ki bu eğitimin mümkün olmasını sağladılar ve ziyaretimde beni Afyon'un tadlarına doyurdular. (Kaymaklı kadayıftan gak geldi, söylemesi ayıp.)
Konferansın sponsorları olan British Culture ve Bemar Kariyer Okulu. Sandıklı MYO Müdürü ve Genç Liderler Kulübü akademik danışmanı Doç. Dr. Yusuf Karaca. Bolvadin Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Tuğrul Kandemir. Harika bir organizasyon yapan Genç Liderler Kulübü'nün tüm üyeleri adına yakışıklı başkan kardeşim Behlül Beşen. Engin Kaplan, Bayko eğitimin sahibi Ferdi Nizamoğlu. Elbette Oruçoğlu Termal'de yıllar sonra tekrar karşılaştığım Bilkentli dostum, güzel insan Levent Oruçoğlu... Sizler olmasaydınız,Afyon'a on kere daha gelmeyi düşünmeyecektim. (Misal, siz bu yazıyı okurken ben Sandıklı'daki eğitimden yeni dönüyor olacağım.) İyi ki varsınız.