• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Reklamlar kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın HAKAN URGANCI

Reklamlar kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 30 Mart 2013, 16:51
Gece yatağa giriyorsun. Karanlığı bir zırıltı bölüyor. Cep telefonunun ışığı yanıyor. Bakıyorsun, mesaj: Zort Kundura'da yüzde yetmişe varan indirim.
Hastasın, evde dinleniyorsun. Ev telefonu acı acı çalıyor. Kalkıyorsun, yetişemiyorsun. Bir saat sonra yine çalıyor. Bu sefer meraklanıp açıyorsun. Telefonda bir kadın sesi: ' İyi günler, belediye başkanınızın size bir mesajı var.' Anlıyorsun, otomatik arama. Banda kaydedilmiş kadının yüzüne kapıyorsun telefonu.
Cebin bir iki kez çaldırıp kapanıyor. Tanımadığın bir numara. Aslında tanımadığın numaraları açmazsın ama bu ara beklediğin bir telefon var. Bir istisna yapıp, bu numarayı arıyorsun. Bir genç çıkıyor. 'Buyrun?'
'İyi günler, ben Hakan Urgancı. Bu numaradan aranmışım.'
Ses derhal tatlılaşıyor. 'İyi günleer, Hakan abicim..'
Aa, abi dediğine göre tanıdık biri olmalı. Ayıp ettin. Yumuşuyorsun. 'Buyurun kardeşim.'
'Hakan abicim rahatsız etmiyorum ya?'
Kibar da üstelik. 'Estağfurullah...'
'Abicim biz okumakta güçlük çeken çocuklarımız için kitap satıyoruz Allah'ın izniyle. Eğer siz de destek olursanız...'
Telefon çalıyor, bildiğin bir numara ama bir call center. Açıyorsun, kablo tv hizmeti veren D şirketi... Mevcut pakedine ilave olarak internet bağlantısı vermek istiyorlar. Kabul etmiyorsun.
Ertesi gün başka bir numaradan aranıyorsun, yine aynı şirket. Yine aynı hizmeti, bu kez başka biri pazarlamaya çalışıyor. İstemediğini dün de söylediğini belirtiyorsun. 'Hani görüşmelerimiz hizmet kalitesi adına kaydediliyordu? Kayıtlarınızda var bu..' diye hafif yollu da sitem ediyorsun. Özür diliyorlar, önceki arayandan haberdar olmadıklarını söyleyerek kapıyorlar telefonu.
Bir sonraki gün aynı şirket, bir başka numara ile arayınca, bu kez arayana avazın çıktığı kadar bağırıyorsun. Varolan üyeliğini iptal ettirmek istediğini de belirtiyorsun. Telefondaki metalik sesli nirvanaya ulaşmış dinginlikteki şahsiyet, bu kez de neden üyelikten ayrılmak istediğimizi soruyor.'Hangi hizmetimizden memnun değilsiniz?' İmdaaat
Bitmedii... Korku filmlerinde kötü adam tek bıçak darbesiyle ölür mü hiç? Şirketler de seni böyle parça parça yok etmek istiyorlar. Önce bıçaklıyor, sonra kurşunluyor, ardından üzerinden otomobille geçiyor, yetmezse bir de havaya uçuruyorlar.
Bu kez aynı hizmeti pazarlamak isteyen rakip F şirketi arıyor. Macera sil baştan !
Eskiden böyle yazıları Aziz Nesin yazardı, ama rahmetli abartırdı biraz, mizahı bu şekilde yakalardı. Ne yazık ki bugün yukarıda yazdıklarımı hepimiz birebir yaşıyoruz. Mizah olsun diye yazdığım tek bir cümlenin olmaması, olayın en acıklı yanı.
Biz reklamlara mecbur olduğumuzu biliyoruz. Artık dev şirketler tarafından yönetildiğimizin farkındayız ama her şeyin bir ölçüsü var. Bedava tv izliyorduk, reklamlara razı geliyorduk çünkü o güzel programlar ve diziler reklamların hatırına vardı. Sonra sinemada ücretini ödeyerek girdiğimiz filmin başında yirmi dakika reklam izleme eziyeti başladı. Haydi buna da alıştık, çünkü sinemaya bunu bile bile gidiyoruz.
İyi de bu telefondaki zorunlu reklamlara daha ne kadar katlanmak zorundayız? Hele hele birileri telefon numaramızı hiç tanımadığımız şirketlere peşkeş çekerken? Bu nasıl bir rekabet? Düpedüz bir insanlık suçu! Pazarlama telefonlarına dönmek, her iş günümüzün belki yarım saatini çalıyor.
Bir önerim var: bunu yerine isteyene bedava telefon ve mesajlaşma hakkı sunulsun ama paketinde kotalı reklam tarifesi olsun. Misal; eşinle konuşuyorsun, akşam yemeğe gelirken eve ne getireyim, diyorsun. Eşin sana salça derse, o sırada konuşman kesilsin (reklamlar konuşmana salça olsun) ve beş çeşit salça reklamı girsin. Dinleyin, ardından konuşmanıza devam edin.
Ya da...
Telefonlarımı serbest bırakın ulaaaaaaan!

Ölmeyi becerebilmek
'Çanakkale Yolun Sonu' isimli film, benden genel anlamda tam puan aldı. Yeterli oyunculuğu, (özellikle de yabancı oyuncuların parlak kötü adam performansları), çok başarılı ses efektleri, son dönemin en gerçekçi görüntü efektleriyle bir baş yapıt olmasa da izlenmeyi hak eden eli yüzü düzgün nadir yerli yapımlardan. Buna rağmen, küçük ancak bir savaş filminin tüm inandırıcılığını zedeleyecek bir hatası vardı. Askerler son derece ruhsuz, ifadesiz bir şekilde ölüyordu. Vurulan askerlerin yüzünde en ufak bir kasılma bile yoktu. Belki de yüz milyonlarca dolarlık Amerikan filmlerinden bizi ayıran, figüran performanslarına verilen özendi.
Eski yerli macera filmlerinde nasıl bu performans yüzlerce kurşunla çığlık çığlığa, abarta abarta, kanırta kanırta, naralar atarak veriliyorsa, şimdinin yapımlarında da ölenler sinek gibi düşüyor. Hani yüzlerinde neredeyse 'amaan, çok da tın!' der gibi bir ifade var ki filmin inandırıcılığına zarar veriyor. Nitekim on yıldır ekranda en çok adam öldüren ve bu işin kompetanı olan Kurtlar Vadisi dizisinde bile ölüm performansları çok zayıftır.
Bizim millet, filmlerde doğru düzgün, tadında ölmeyi bir türlü beceremedi.
Gerçek hayatta, dünyanın 'gerçekten de ölmeyi becerebilen, bunu bir onur meselesi sayan' kahraman, gururlu bir millet olmasından mı acep?

Sanatçı hastalığı
Uzmanlar başarının sanatçılarda Alzheimer'e yol açtığını (!) ispatladı. Beyinlerinde geçmişteki arkadaş ya da meslekdaşlarını hatırlama bölgeleri kalıcı dumura uğruyor!



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.