Yalnızlık, yalın kökünden gelir. Tekil, karmaşık olmayan demektir, yalın. Bu yüzden sade, basit anlamlarında da kullanılıyor oluşu çok ilginçtir. Yalnızlık insan için kullanıldığında, yalın ve yalnız olanın basit, sıradan olmanın çok uzağında olduğunu görürüz. Sade, basit (yalın) insanlar kalabalık bir kitle oluştururken, gerçekten yalnız olanların basitlikten, sıradanlıktan çok uzak olduklarını farkederiz. Onlar marjinal (sınırda) tiplerdir çoğunlukla. Büyük liderler de, büyük sanatçılar da yalın olmaktan çok uzak, ancak yalnızlığın tam da içindedirler. Farklılıkları onları dışta, sınırda kılar. Çocukluklarında birlikte oynayan arkadaş gruplarının uzağında, onları bazen özlemle, bazen de küçümsemeyle izleyen kişilerdir bunlar... Yalnızlığı onlar seçmemiştir. Daha çocuk yaşta bile, insancıklar, kendilerinden farklı olanı çeşitli takma isimler takarak uzaklaştırmışlar, böylelikle sıradanlıklarını normalleştirebilmişlerdir. Onların sıradanlığının bedeli, farklı olanı ötekileştirmekle ödenir.
İnsana tahsis edilen her yüz gram fazladan yetenek ya da zeka, yüzlerce kişilik dışlanmayla, derin ve karanlık bir yalnızlıkla ödüllendirilir. Hayatta sahip olunan her şeyin mutlaka bir bedeli vardır. Misal, kötüler bedelleri bir restoranda yemek yer gibi öderler. Önce yer, keyif çatar, sonra öderler. İyiler, bir spor kulübüne üye olur gibi yaparlar ödemelerini. Önce öder, üstüne spor yaparlar.
Farklılığından ötürü ötekileştirilmiş, yalnız kalmış kişiler de bedelleri peşin ödeyenlerdir. Önce öder, sonra sahip olurlar. Liderler, ölümsüz sanatçılar, içinden çıktıkları, çok şey verdikleri toplumları tarafından bunca sevilmelerinin bedellerini, önce hiç sevilmeyerek, itilip kakılarak ödemişlerdir.
Sanatçıların haline özenmeden önce iyi düşünmeli. Sanatçı, o kalabalıklara ulaşmak için kaç yalnızlık durağından geçmiştir, haberiniz var mı? Bugün hiç tanımadığı milyonlar tarafından dokunamadan, sanal bir şekilde sevilmeden önce en yakınları tarafından sevgisizliğe itilmiştir. Kendisine en yakın kitle tarafından sevilmemiş, tuhaf bulunmuş, dudak bükülmüş, anlaşılamamış bir ruhun yalnızlığını kaç yabancı beden söndürebilir?
Arkadaşları oyun oynarken elinde salçalı ekmekle bu oyunu dışarıdan seyretmek zorunda kalmış çocuğun yalnızlığı, ileride de asla tatmin edilemeyecek bir sevilme açlığını, bir tümör gibi içinde büyütmektedir. Bu açlık, ileride tüm bir ülkeyi de yutsa dinmeyecektir.
Artık çok sevilen bir sanatçının intiharını duyduğunuzda, bir milleti kaderine yön vermiş bir liderin 'Çok yalnızlık çektiğini' duyduğunuzda şaşırmayın, e mi? Bedeli ödenmiştir. Büyük insanların heykelleri de hayattayken üzerlerine atılan taşlarla yapılır.