Kurban, Arapça da dahil olmak üzere Sami dillerinde KRB ünsüzlerinden türetilmiş, yakın olma, yaklaşma anlamına gelen bir sözcüktür. (Kurban'ın adak, hediye anlamları, Nişanyan'a göre, İbranice'ye mahsustur.) Yine bu kökten türeyen bildiğimiz bazı sözcükler vardır.
AKReB: Yakın
TaKRiBen: Yaklaşık olarak, aşağı yukarı
KuRBan: Yaklaşan
Maksat anlaşılmıştır herhalde. Seni Allah'a yaklaştıran bir vasıta, bir aracı. Kurban kesenlere 'barbar' olarak yaklaşanlara bozulan Ahmet Hakan'ın da dediği gibi, kurban adeti İslamiyet'ten çok önce de olan neredeyse uluslararası bir gelenektir.
Hazır bayram telaşı geçmiş, kan revan durulmuş, amatör kasaplar kendini kesmiş, hızlı şoförler de bayram trafiğine bir kez daha kurban olmuşken soralım:
Geçen bayram neyi kurban ettiniz?
Koyun muydu, birleşip 'danaya mı' girdiniz?
Neyi vesile kılıp yaratana yaklaşmaya çalıştınız?
Ana motivasyonunuz neydi?
Fakiri sevindirmek mi?
Bir geleneği sürdürmek mi?
Canınızın bu bayram da bağışlanmış olmasının diyetini mi ödediniz, kendinizce?
O kurban kanı alnınıza sürüldü mü?
(Hayır, biz de düzenli olarak kurban kesen ya da bağışlayan bir aileden geliyoruz da oradan biliyoruz.)
Asıl önemli olan kurbanı kesmeniz ya da kesmemeniz değil, amaç ve niyetinizdir... Bütün ibadet ya da neredeyse ibadet hükmünde uygulanan adetlerde olduğu gibi, emredilenin asıl amacını farkedebildiniz mi? Kurban olgusundan amaçlanan 'feda' duygusunu gerçekten yaşadınız mı? Hayır, beni yanlış anlamayın da, paranızı ya da bir başka canlıyı feda etmek gerçekten bir fedakarlık mıdır?
Bir başka çocuğu okutabilmek için o yıl bir lüksünüzden vazgeçebilir miydiniz?
Bir hastayı ameliyat ettirebilmek için yıllarca hazırlandığınız Hac farizesini o yıl için erteleyebilir ya da temelli feda edebilir miydiniz?
Sevdiğiniz ve değer verdiğiniz birini kırmamak, kısa süre de olsa mutlu etmek adına 'Sen haklıydın. Özür dilerim' diyebildiniz mi hiç? O devasa egonuzu hemen oracıkta sevdiğinizin ayakları dibine yatırıp kurban edebildiniz mi?
Sözün kısası, İbrahim'in meselinde anlatılan sembolü, Allah için kurban edilmek istenen oğulun anlatmak istediğini bildiniz mi?
Oğul, egodur. Allah ise hakk'tır, sevgidir, asli hedeftir.
Şimdi, bütün bu duyguları tanıyarak ve farkında olarak kurbanınızı kestiyseniz denecek hiçbir şey yok. Allah kabul etsin! Hala kaldıysa biraz kavurmanız, akşama geliriz.
Danaya değil, adama girmek
Geçenlerde facebook arkadaşlarımdan biri şöyle yazmış '7 kişi birleşip bu bayramda bir adama girdik. Hayır, danaya da girebilirdik ama böylesi çok daha iyi oldu. Adamın iki aylık birikmiş kira borcunu ve faturalarını ödedik. Hatta ona bir de iş bulduk. Kurbanda et verdiğiniz biri bu kadar sevinebilir miydi? Sanmıyorum. Bundan sonra da buna devam edeceğiz.' Önce güldüm. Gülerken biraz da tedbirli güldüm hani, ulan adetlerimizle kafa mı buluyor, dedim. Sonra ikna oldum ve bu anlatılan bir şaka değil de gerçekse, takdir ettim. Yardımsa işte sana yardımın alası! Ne dersiniz? Sizce de denemeye değmez mi?
Pazar'ınız Melis'e feda olsun mu?
İzmirli 7 yaşındaki Melis Akbaş kansere yakalandı. İki buçuk yıldır tedavi görüyor. İlik nakli için uygun dönor Almanya'da bulundu. Naklin yapılması için sadece iki hafta süre kaldı ama ilik hala gönderilmedi. Küçük kız tamamen steril bir hastane odasında yaşıyor. Ancak, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Hematoloji Bölümü'nde tedavisi süren Melis, şu an hastanenin tamamen steril koşulları sağlanan kök hücre nakil bölümünde altı aydır gün yüzü görmeden kendisine nakledilecek kemik iliğini bekliyor. Almanya Kemik İliği Bankası'na 650 avro yatıran Melis'in babası Bahadır Akbaş, şimdi uygun kan örnekleri ve kemik iliğinin kısa sürede gelmesi için uğraşıyor. Kendisine Almanya'dan verilen bilgi uygun iliğin Türkiye'ye gelmesinin 3 haftayı aşabileceği şeklinde. Melis'in doktorları ise naklin en fazla iki hafta içerisinde yapılmasının şart olduğunu belirtti. Melis'in babası Bahadır Akbaş, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'dan Almanya'daki sürecin hızlandırılması için yardım istedi.. Doktorlar eğer kemik iliği nakli olmazsa Melis'in yaşama şansınin yüzde 20 olduğunu söylüyor.
Bu arada kendini sağlık işlerine veren duyarlı öğrencim Tayfun Erdem'e göre, Almanya'dan beklenen iliğin de uygun olmadığı söylenmiş. Dolayısıyla Melis'in yaşama şansını ancak siz artırabilirsiniz. Bugün, belki de siz bu köşeyi okuduğunuz sıralarda Tayfun'un da aralarında bulunduğu bir grup, Melis için Bornova'dan hastaneye yürüyüp sonra da aralarında uygun bir donör olup olmadığını anlamak için kan vereceklermiş. Bilmem, siz de bugününüzü Melis için feda etmeyi uygun bulur musunuz?
İnsanı ne büyütür?
Bir insan yavrusu bir tanker dolusu gözyaşından, kamyonla terden, damacanayla kandan ve bir bardak dolusu kahkahadan imal edilir. Zira gözyaşı, kömürdür. Hemen her yerde bulunur. Oysa kahkaha elmastır. Yıllarca sıkışan kömürün eseridir. Kıymeti ona ulaşmakta çekilen zahmette saklıdır. Elmasa ulaşan dek kömür çıkmazsa, bil ki elmas da yok...
İnsanın öz anası gözyaşıdır. Ademi de Havva'yı da göz yaşı emzirir. Buna rağmen insanın eşi kahkaha olmalıdır. Bunca yıl gözyaşı ile büyütülmüş bir çocuğun bundan daha doğal bir hakkı olabilir mi?
Ebeveynlerimizi seçemeyeceğimiz gibi, içine doğacağımız yaşamları, ödeyeceğimiz bedelleri, dökeceğimiz gözyaşı miktarını da bilinçli olarak seçemeyiz. Buna rağmen geleceğimizi, bu geleceği birlikte kuracağımız eşleri, dostları biz seçeriz. Gözyaşı bir kader de olsa, kahkaha bizim en bilge seçimimiz olacaktır.