Bundandır
Bilmez miyim ben seni...
Bilmez miyim ne yalnız olduğunu, ne çareler aradığını üşümekten kurtulmak için...
Yılın en soğuk zamanı kış ayları değil, yalnızlık aylarıdır.
O vakitler hiçbir yorgan, hiçbir battaniye, hiçbir kalorifer ısıtamaz bir canın varlığı kadar...
Sanıldığının aksine, yalnızlık her zaman bedenine dokunmaz. Bedenini saran kollara sahip dahi olsan, gönlüne, ruhuna dokunamayan sözler, parmaklar yalnız hissettirir sana, bilirim.
Bilirim nice şiirler yakarsın gönül ateşinde! Cemal Süreyya'lar, Ahmed Arif'ler, Edip Cansever'ler şair değil gönül ocağını tutuşturanlardır. Tüm edebiyatçılar, müzisyenler, Sezen Aksu'lar da aynı işi görür hani... 'Bir kedin bile yok'ken kedi olup geliverirler ayakucuna. Ruhunun elektirli battaniyesi olurlar. Isıtır, sarıp sarmalarlar seni...
Bundandır gerçek olmadığını, hatta olamayacağını bildiğin hayallere sarılman, rüyalardan gerçekler inşa etmen...
Mutlu sonla biten masallara meyilin bundandır..
Bundandır sokağındaki kedilere analık, evindeki köpeğe babalık etmen. Onlara insanlar gibi isimler, cisimler, giyimler icad etmen...
Bundandır çekim yasa'larına tutulman, meleklerden yardım umman.
Hele hele altın dişli bakla açan falcılara para bayılman bundandır a be prenses...
Ahh be insan yavrusu ahh!
Tüm bağırıp çağırmaların, kırıp dökmelerin, küsüp gitmelerin 'Sevin beni! Çok sevin! Yetmedi dahaa, daha!' diye bağırmaktır aslında...
Hep anlaşıldığın, hep önemsendiğin, hep sevildiğin, hep kucaklandığın anları arar durursun son nefesine dek... O yüzdendir aşkın peşinden 'Yar, yar!' diye uçurumlara koştuğun, yarlara düştüğün...
Neticede insan da nehirlere benzer. Nasıl ki nehirler sınır çizgisi, hudut bilmezlerse, aşk da öyle, boyuna sevilmek, hudutsuzca sarılıp sarmalanmak ister. Her insan yavrusu bir nehirdir, bir deniz bulursa karşı konulamaz bir şekilde akar ve o denize dökülür. İnsan insanın yatağıdır. Su akar, yatağını bulur.
Nedendir diye sorarsan hepsi...Bundandır.
Tamam mıyız?
Son zamanlarda sulu zırtlak komediler dışında da iyi yerli filmler peşpeşe vizyona giriyor ve bize 'Uzun zamandır böyle iyi film izlemedim' dedirtiyor. İlk olarak Uğur Yücel ve Beren Saat'li 'Benim Dünyam'ı izledik ve mendilleri ıslattık. Her ne kadar bir Hint filminin yeniden çevrimi olsa da bence bu önemli değildi. Jean Luc Godard demiş ki: 'Önemli olan bir fikri nereden aldığınız değil, nereye götürdüğünüzdür.' Bence de öyle.
Bu hafta Çağan Irmak'ın yeni filmi 'Tamam mıyız?' viyona girdi. Deniz Celiloğlu'nun başarılı bir oyunculuk yaptığı, son günlerin şehzade Beyazıd'ı Aras Bulut İynemli'nin ise oskarlık bir performans gösterdiği bir başyapıttan bahsediyoruz. Görsel efektlerinin başarısı ile şaşırtan, baştan sona pırıl pırıl, ülke sinemasının yüz akı olabilecek bir film ama zaman zaman duyguda doz aşımı yaşattığını ve izleyiciyi biraz üzdüğünü de söylemek zorundayım. Buna rağmen film, başladığı dakikadan son ana kadar yakanıza yapışıp bırakmıyor. Kendi adıma, jenerikler tamamen bitene kadar oturduğum koltuktan kalkamadım.
Doğuştan kolları ve bacakları olmayan, şerefsiz paragöz babasının 'Yarım porsiyon' olarak adlandırdığı bir delikanlının yollarının genç bir heykeltıraşla kesişmesini anlatan dram, sanıldığının aksine, bir bedensel engel hikayesi değil. Bu, farklılıkları kabullenemeyen toplumların kendisiyle yüzleşme hikayesi. Bu film, kendi küçük hapishanesinde yaşayan renkkörü insanların suratına indirilmiş bir tokat! Tüm yalnızlara, farklılığından ötürü dışlananlara ise bir mutluluk hapı...
'Eksik' görünenin 'tamam' görüneni bütünlediği, yaşam amacı verdiği bir dünya bu... Filmin sonundaki küçük sürprizi buradan açık etmeden önerelim ve hemen ardından soralım: 'Mevcut hayatımızla..sizce tamam mıyız?'
Kuyumcu kütüphanesi
Geçtiğimiz hafta Kedi Kültür Sanat Merkezi'nde yapılan 'Sanat ve Tasarım konuşmaları'ndan birinin konuğu sevgili Namık Kuyumcu idi. Kuyumcu, şiir ve kavga ile geçen yıllardan derlediklerini aşkla harmanlayarak Nail Özlüsoylu moderatörlüğü'nde anlattı, bize de dinlemek ve kitaplarını şaire imzalatmak düştü.
Konak Belediyesi Kültür ve Sanat Danışmanı, Türkiye Yazarlar Sendikası Ege Temsilcisi gibi pek çok şapkaya da sahip olan şair- yazar, bu kez de bir kütüphane ile ismini geleceğe bıraktı. Konya Ereğli doğumlu Kuyumcu, bölgesel bir yakınlığı bulunmamasına rağmen barış ve kardeşliğin temellerinin okumaktan geçtiğinin bilinciyle güneydoğuya özel bir ilgi duyuyor. 'Şiir- kent Dersim' olarak adlandırdığı bölgede, Tunceli Fen Lisesi bünyesinde bulunan, ve beş bin kitap ile yirmi bilgisayara sahip kütüphanenin açılmasına büyük katkıları olan Kuyumcu'ya hoş bir jest yapıldı. Kütüphaneye Namık Kuyumcu'nun adı verildi.
Dört kitabı basılmış biri olarak bir kitabın bile nasıl bir ölümsüzlük bileti olduğunu biliyorum. Bu yüzden bir kütüphaneye ismimin verilmesinin yaratacağı keyfi tahmin edebiliyorum. Bu başarısı ve emekleri için sevgili Namık'ı bu köşeden bir kez de ben kutlamak istedim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.