• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Merhaba kendim HAKAN URGANCI

Merhaba kendim

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 30 Kasım 2013, 17:20
Hayat, filmin en heyecanlı yerinde dişinin arasına kaçıp seni sinir eden, filmi bile unutturan patlamış mısır zarı gibi can sıkıcı olabiliyor bazen... Yaşadığın hayat, umduğun hayat değil. Zaten misafirsin bu dünyada ya, misafir umduğunu değil, bulduğunu hesabı...
O meşhur 'İnsan-ı kamil', yani olgun insan olduğun zaman mutlu olacaksın belki... Tamamlanmış olacaksın o vakit. Kalmayacak bir eksiğin gediğin... Bütünün bir parçası olabileceksin sonunda...
İnsanları sürekli yargılayarak o küçücük hücrelerimizde müebbet hapis cezası yemiş gibiyiz. Üstelik gardiyanın yüzü de bize ikizimiz gibi benziyor. Sen insanları yargıladığın sürece daracık bakış açınla o daracık hücrede yaşadığını anlamayacaksın. Onları anlamaya çalışmadıkça, hüküm üstüne hüküm verdikçe yargıç gibi görünen bir mahkum olduğunu asla farkedemeyeceksin. Zira insanları sık yargılayan, aslında kendi dünyasında da kendini yargılıyordur. Sürekli kendini yargılayarak mı özgür olacaksın, bir bütün olacaksın?
Bana kalırsa, mutlululuk biraz da değişebilmekte...Değişime zorlanmaktan ne kadar nefret ediyorsam, gönüllü bir değişimden de öyle hoşlanıyorum. Yalnız bu değişimleri hep bir yerden bir yere olarak algılıyoruz. O algımız yüzünden de ancak bir şeylerimizi değiştirir, eksiğimizi kapatırsak olgun ve tamamlanmış biri olacağımızı düşünüyoruz. Kendimizi doğuştan eksik, kusurlu görüyoruz. Bu yüzden benim 'değişim'den kastettiğim, sadece zihniyetteki bir değişimden ibaret olacak.
İstersen kendimize önce iş dünyasının aynasından bakalım:
Günümüzün hızlı rekabet çağında, arkandan gelse de çok hızlı yüzen balıklar var. Onlar daha iyi eğitimliler. Onlar bilgisayarı ve sosyal medyayı senden daha iyi kullanıyorlar. Senden daha fazla yabancı dili senden daha akıcı şekilde konuşabiliyorlar. Daha az değer yargısına sahip oldukları için senin burun kıvırdığın bazı hamleleri utanmadan, kolaylıkla yapabiliyorlar. Onların yetişip seni geçmesine nasıl engel olacaksın? Değişerek mi?
Belki... Hayat öyle hızlı akıyor ki sadece en güçlüler değil, en esnekler, değişime en çabuk ayak uydurabilenler hayatta kalabilir. Bazen akıntı öyle hızlıdır ki sadece olduğun yerde kalabilmek için bile tüm gücünle kulaç atmalısın. Bugünün iş dünyası malesef bu denli acımasız. Kendini rakiplerinden farklılaştırabilmek için bir adım önde olmalısın.
Tabii bu da bir yöntem. Genelin seçtiği bir yöntem. Eksikleri tamamlama, bu şekilde ortalama puanını yükseltme şekli. Bu da işe yarar tabii. Gerçek hayatta bu şekilde geçinebilirsin. Ele güne muhtaç olmazsın. Bununla beraber ' Bir numara' olabilir misin? Kariyerinin zirvesine çıkabilir misin?
Ya da bu dünya için sormayalım, yaşamın anlamı bazında soralım: Bu şekilde 'İnsan-ı kamil' olabilir misin?
Sanmıyorum. Kafayı değiştirdim ben. Hem bu dünya hem öte dünya için farklı düşünüyorum artık. Kendini tamamlama yolculuğu, benim için keskin bir zihniyet değişiminden geçiyor. Eğer bu zihniyet değişimi fiziksel bir değişimi emrediyorsa, amenna! Yok, bir donanım ya da deneyim değişimini mi istiyor? Ona da pekala... Önemli olan aynı nokta olan 'noksansız insan'a hangi yolla ulaşabileceğimiz.
Kemal Sunal- rahmetli- gençken bir filmde roller dağıtılınca ona rol kalmadığı için pes etmemiş. Yönetmen, 'sen de sürekli gül!' demiş. O gün bugün, Kemal güldü, Türkiye güldü. Kemal öldü. Türkiye gülmekten vazgeçmedi. O hala mesleğinin zirvesinde. O hala bizi en çok güldüren adam... Zamanında yaşamış olanlar, yakışıklı bir adam olduğunu söylüyor. Düşünün, Sunal bugünün bir oyuncusu olsaydı, yakışıklı bir adam olmasını engelleyen o gülüşünü 'pembe estetik' ile kapatsaydı ve Kenan İmirzalıoğlu gibi bir jön olmaya soyunsaydı ... Ne olurdu? Asla bir Kenan olamayacaktı. Ortalama bir jön olarak meslek ömrünü tamamlayacaktı. Ölümsüz 'Şaban' tiplemesi, ancak onun açıkça görünen dişetlerinin, o ilginç yüz plastiğinin de bir sonucudur. Bugünün kusursuzun peşinden gitmeye çalışan ve kendini maymuna çeviren ünlülerine bakın bir de! Hangisi bir Kemal Sunal olabilecek?
Gerçekten 'çabasız' görünmek, müthiş bir güç! Özellikle de çabanın altın çağında...
Ne zaman ki biz, bizi cılız bir taklit gibi gösterecek olan 'kusurlarımızı örtme' çılgınlığından vazgeçeceğiz, ne zaman ki kendimizi 'olduğumuz gibi' tam ve mükemmel, eksiksiz göreceğiz, işte o zaman varoluşun benzersizliğini kucaklayabileceğiz. İşte o zaman, 'hangi amaçla' bu dünyada yer kapladığımızı da farkedeceğiz. Bir bedenin ya da bir görüşün hücresine kapatılamayacak kadar muhteşem ve soylu ruhumuzu tüm benliğimizle kabul edeceğiz. Sadece kabul etmekle de kalmayacak, kutlayacağız da... Olduğumuz şeyi, olduğumuzla kucaklayacağız.
Görmeyen gözleriyle dünyadaki bütün acıyı gören Aşık Veysel, olmayan koluyla tüm ülkeyi kucaklamaya çalışan bir Şafak Pavey olacağız. O zaman Veysel'in gözü, Pavey'in kolu olacağız. O zaman 'Olmayan bir şey kalmayacak. O zaman eksik bir şey kalmayacak.
Bak bakalım o gün neyi farkedeceksin?
Bir ömür değil, bin ömür yaşasan, eksiklerini tamamlayamayacağını...
Her bedende, her ömürde yeni eksikler bulacağını...
Bu halinle tam da olması planlanan şey olduğunu...
Eksik ve gediğinin olmadığını...
Olgun insan olma yolculuğunun sadece bir farkındalık yolculuğu olduğunu...
O zaman çıkabilirsin gönüllü hücrenden.
O zaman aynaya bakıp gülümseyebilirsin kendine...
Ve diyebilirsin ki: 'Merhaba kendim, hoşgeldim.'

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.