Giriş Tarihi: 18 Ekim 2014, 16:31
Mehmet Pişkin...
36 yaşında genç ve başarılı bir adam. Pek çoğumuz onu bu hafta ilk ve son kez gördük. Geç bulduk, çabuk kaybettik, şarkıda dendiği gibi. İnternette yayınlanan 11 dakikalık intihar notu videosu ile sanal dünyanın 'şöhret olduğunu göremeyen' ilk yıldızı oldu.
Kayan bir yıldız...
Video hepimizi derinden etkiledi. İntihar eden kişi artık bir üçüncü sayfa haberi değil, tanıdığımız biriydi. İşin ilginç yanı, çevresinin bildiği -terk edilmeye bağlı olabilecek bir- depresyon dışında önemli bir sıkıntısı da yok gibi görünüyordu. Yaşamına giren herkese teşekkür ediyordu. Hani her intihar aslında birilerini cezalandırmak için yapılır ya, Pişkin videosunda sorumluluğu kimsenin üstüne atmıyordu. Yalnızca artık yaşama motivasyonunu yitirdiğini itiraf ediyordu. Gözlerindeki 'çoktan ölmüş' bedenlere ait bariz hüznü, maskeleyen bir gülüşle örterek, 'bize ayrılan sürenin sonuna geldik' diye kara mizah yapmayı da ihmal etmiyordu.
'İnsanların bunca derdi varken rahat mı battı? Hiç acımam valla!' duyarsızlığı ile olaya yaklaşanları o enfes (!) empati duyguları ile Allah'a havale ediyorum. Ayrıca işin dini tarafını hiç tartışmaya niyetim yok. Benim Mehmet'in intihar notunda gördüğüm gerçek bambaşka!
Hani çocukken kelebek yakalardık. Ne kadar nazik olursak olalım, bir kere kelebeğin o incecik kanatlarına değdikten sonra elimizde kanadın boyası kalırdı. Kelebeğin kanatları zarar görürdü ve genellikle bir daha uçamazdı. Hayat, yaramaz bir çocuk gibi hoyrat olabiliyor bazen ve bazılarımızın ruhu da kelebek kanadı kadar hassas olabiliyor. Bir kere bozuldu mu bekareti, bir daha uçamıyor kendi kanatlarıyla ve düştüğü yerde kırık kanatlarıyla ölümü bekliyor. Kimi de beklemiyor, Mehmet gibi! Başkalarına gösteremediği katılığı ve kararlılığı -bir kez olsun- kendi ömründe sergiliyor ve canına kıyıyor.
Kimi öyle empatiyle dolu ki, illa ki kendi hayatı acı geçmek zorunda değil. Başkalarının hayatındaki acılar bile kendisine 'bu dünyaya ait olmadığını, bu atmosferde yaşayabilmek için gerekli donanıma sahip olmadığını hissettirebiliyor. İnsanın ve insanlığın acılarını derinden yaşayan, umursayan, paylaşan bu nazik canlılar, sivil toplum kuruluşlarında çalışıyor, sanatçı oluyor, eser veriyor, madde bağımlılığı yaşıyor. Hiçbirini yapamayan, bu acıyı dönüştüremeyenlerse, terminalden öte dünyaya geçerken bir not bırakıyor ardında...
Bu zarif adamlar, kadınlar, Mehmet gibi 'ayrılırken' bizimle Ella Fitzgerald'dan 'Everytime we say goodbye' (Her veda ettiğimde) isimli şarkıyı paylaşıyor. Ellerinde kadehleri ve sigaraları, yüzlerinde son bir tebessüm, dudaklarında 'güzel bir hayatınız olsun. Aşkla yaşayın' dileği ile sessizce ayrılıp gidiyor. Bu insanlar, son notlarıyla bile bize -hep korkulduğu gibi- 'nasıl ölüneceğini' değil, 'nasıl yaşanacağını', son anlarında bile hayattan nasıl tat alınabileceğini gösteriyor.
Şu hayatın ironisine bakın! Bir yanda intihar eden Mehmet, bir yanda çevremizdeki umursamaz pek çok kalas, dünyaya kazık çakıp 100 yaşına kadar yaşamaya and içmiş pek çok pişkin... Söyleyin bakalım onlar mı, yoksa Mehmet mi Pişkin?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.