Gayrı meşru bir çocuk olarak dünyayaya geldiği taşradan 'sahneye çıkma' arzusu ile başkente kaçıp, dünya siyasi tarihindeki popülizmin en ikonik zirvesine oturan bir kişilik Eva Peron. Alan Parker'ın yönettiği ve senaryosunu Oliver Stone'un yazdığı 'Evita' filminde, ' Che' karakterinde Antonio Banderas ünlü 'Don't Cry for me Argantina' şarkısı öncesi 'oh What a circus, what a show' diye nakaratları dile getirir ama ne yazık ki binlerce Arjantinlinin acısı, bu sirki göz yaşları ile ıslatır! Elbette. Bu öyküde ana figür Mussolini İtalya'sı ve Franco İspanya'sını kendisine örnek alan faşist general Juan Peron'dur. Hatta direkt yönetim ideali olarak rol modeli Hitler Almanya'sıdır. Öyle ki, ikinci dünya savaşı sonrası tüm kaçak Nazi kalıntısı subaylara aleni olarak kucak açan tek ülke Arjantin idi. Juan Peron, 1946 yılının şubat ayında seçimle iktidara geldi. İlk yıllarında savaş yorgunu Avrupa ve Amerika politik dünyasında kominizm ile kapitalizm arasında 'Justicialism' dediği adaletçilikle denge siyaseti uyguladı ve ülkesinin katılmadığı dünya savaşında biriken ülke hazinesini alt yapı çalışmalarına aktardı. Yine bu yıllarda kadın işçilerin ücretlerinin erkeklerle aynı olması,çocuk yuvalarının sayısının arttırılması,okuma yazma bilmeyen kadınların okullaştırılması ve nihayetinde de kadınlara oy hakkının tanınması gibi sosyal reformları hayata soktu. Devletçiliğe dayanan sanayileşme modeli parelelinde gelişen ücretli izin ve ikramiye hakları, asgari ücret tespiti,sosyal sigorta ve emeklilik düzenlemeleri benzeri iş sağlığı ve güvenliği hakları ile yasal güvenceler, O'nun 1951 yılında yapılan seçimleri tekrar almasına yol açtı. İşte bu yıllardaki kadınlara,işçilere ve çocuklara yönelik politik ve sosyal hakların inşasına yönelik uygulamaların merkezinde, başkanlık seçimlerine girmeden evlendiği Eva Peron görülmekte idi.
EVA PERON EFSANESİ
Eva Peron, içlerinden çıktığı Arjantin alt sınıfını yakından tanıyordu. Değerleri ve öncelikleri, doğal olarak sahip olduğu miras idi.Kocasının yanında kadınlara ve çocuklara yönelik uygulattığı öncelikli politikalar ile bilinçli bir emekçi sınıfı inşa etti,ücretler ve sosyal haklar ile bunları yasal statüye taşıdı. 1949 yılında tüm işgücünün yarısını kadınlar oluşturuyordu ve bir kaç yıl içinde kadınlardaki okuma yazma oranı ve hatta yüksek okul mezunu kadınlar yüzde yüz artmıştı. Ama tüm bu olumlu uygulamalar, Joan Peron perspektifinin özüne dönmesini önlemedi, yolsuzluklar, nekropotizm,enflasyon ve siyasi baskı rejimi sonrasında muhalefet giderek arttı ve bir darbe ile ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Eva Peron'un kariyeri ise farklı seyretti.Darbe öncesi hayatını kaybedene kadar iktidarın kadınlara,işçilere ve çocuklara yönelik tüm politik eylemlerinin görünen yüzü olarak kocasından daha fazla sevilen ve popüler hale gelen bir yaşam sürdü.. Peronizm denilen Hitler tarzı din soslu nasyonel milliyetçiliğin vitrindeki yüzü olarak ,yoksul Arjantin Decamisados kitlelerinin ilahesi haline getirildi. Gittiği Avrupa seyahatinde, kendisi 'sağcı faşist iktidarın dişil cazibesi' olarak soğuk karşılandığında,'Avrupa, Arjantin'i kıskanıyor' diyerek hayal kırıklığı içinde ülkesine geri dönmüştü.Tüm popülerliği ve yoksul halkın ikonu olmasına rağmen diktatör eşi Joan Peron'un 'kutuplaşma' siyasetininin bir parçası olmaktan kurtulamadı. Kendini destekleyenlerden oluşan 'biz' ve onlar dışındaki herkesi düşman olarak gören bu politikalar, doğası gereği konjuktürel olarak işe yarasa da sonunda iflas etmeye mahkumdu. Zamanın tüm medya gücünü oluşturan radyo ve gazetelerde, her gün konuşmaları ve resimleri yayınlanarak, tüm özgeçmişi yeniden kurgulanarak, sosyal çalışmalarında 'tüm ulusun çocuklarına hizmet etmek için çocuk yapmaktan vazgeçmek gibi ideal düşüncelerle halka enjekte edilen Eva Peron,öldüğünde bir 'azize' haline gelmişti ama çok değil bir kaç yıl sonra, kocası ülkeyi terk ettiğinde,muhalifleri tüm sokak duvarlarına ' çok yaşa kanser' diye yazacaklar, Joan Peron'u deviren yeni yönetim,Eva Peron için artık bir sanatçı bozuntusu,bir fahişe,bir halk ayartıcısı' söylemlerini kullanacaktır.
SEVGİYİ YOK EDEMEDİLER
Tüm bunlar, Eva Peron adı ile halka nüfus eden sevgiyi yok edemedi. Çünkü Eva Peron, hiç bir ülkede görülmeyecek şekilde, siyasi ve kültürel açıdan devlet başkanı olan kocasından daha fazla etkinlik ve popülerliğe kavuşmuştu. Öyle ki, yeni gelen darbecilerinin yönetiminde zamanla ortaya çıkan sosyal ve ekonmik krizler için kurtuluş olarak tekrar sürgündeki Joan Peron ülkeye davet edilecek, sonrasında da Peronist başkanlar seçim kazanacaktı. Günümüzde Arjantin, 650 milyar dolar gayrı safi milli hasılası ve 10 bin doların biraz üzerindeki kişi başı geliri ile, 2.791.810 kilometrekarelik muazzam doğal kaynaklara sahip yüzölçümü ve 50 milyonluk nispeten eğitimli nüfusunun potansiyelini açığa çıkaramamış bir gelişmekte olan ülke statüsünde maalesef. Halen dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşıyor, geçen haziran ayında %200 ölçülmüştü!İsmini bile değerli bir maden olan gümüşten alan Arjantin, ne yazık ki ekonomik ve sosyal huzursuzluk içinde.. Arjantin sokaklarında Eva Peron efsanesi hükmünü sürdürse de, Ülkelerin refah ve kalkınmalarını popülist değil rasyonel ve basiretli siyasetçilerinin eseri olduğunu kanıtlayan bir figür artık..