Karşıdan gelen aracın sürücüsünü şaşırtmak, zor durumda bırakmak için, uzun farlarını yakıp dalga geçen, üstelik yanından geçerken küfür eden...
Bir eğlence mekanında zil zurna sarhoş olup direksiyon başına sorumsuzca geçen, ölümlere neden olan...
Yaya kaldırımına süratle giren, yaya hakkını hiçe sayan...
Hız sınırlarını aşıp, hava atmak uğruna hem önünde seyreden hem de kullandığı aracın içindeki yolcuların hayatını hiçe sayan...
Direksiyon başına geçmeyi "Kabadayılık" sanan...
Ve sollama yaparken, kendisini kurtarıp yanından geçtiği aracı ateşe atan sürücülerin ehliyetini, hiçbir tartışmaya açmadan, iptal etmek gerek...
***
Eğer bunu yapmaz, "insan haklarına aykırı" dersek, önceki gece de yaşandığı gibi, Çeşme yolunda iki genç kızın hayatını söndüren "alkollü deliliğin", bayram boyunca 100'e yakın kişinin ölümüne yol açan "adam sende" zihniyetinin kurbanı oluruz bir gün...
Bir gün gelir hesap sorarlar, "Burası nasıl bir ülke, bu nasıl insan sürüsü... Hayvan bile sizden daha duyarlı" diye...
Hiç kuşkunuz olmasın, bu soru yakındır.
***
Rüşvetle ehliyet almanın önüne geçemiyorsanız...
Trafik derslerinde, "önce insan olmanın" yollarını öğretemiyorsanız...
Trafik güvenliğini pazarlık konusu yapıp, birçok yasayı Meclis'ten çıkartamıyorsanız...
Bir de üstüne, her bir şoför adayını, trafik canavarı olarak yola salıyorsanız...
Oy uğruna caydırıcı cezalar vermeyi düşünmüyorsanız...
Hiç kusura bakmayın, böyle bir sonuç tam size göre...
Siz kim mi?
Ben, sen, o, anne, baba, ağabey, öğretmen, yönetici, başkan, milletvekili, başbakan...
İnsan eğitmede sorumluluğu olan herkes...
SÖZÜN ÖZÜ
İftira, kılıçtan daha zalim bir silahtır, çünkü açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmaz.
Henry Fielding
Bugün her şarkı onun...
24 Eylül 1996, Türkiye'de müziğin bir efendisinin, bir efsanenin öldüğü gün...
Aradan tam 13 yıl geçmiş...
Ne o, öldü öleli yeri doldu, ne de onun gibi biri sahneyi doldurdu.
Kimse onun gibi "okuyamadı", kimse onun gibi şarkılara "anlam katamadı."
O farklıydı, özeldi.
Sözünü ettiğim kişi Zeki Müren... "Sanat Güneşi"miz.
***
TRT İzmir Televizyonu'nda, kendisine "Hayatının Ödülü Altın Mikrofon" verildiği anda kalp krizi geçirip hayata gözlerini yumdu yumalı Zeki Müren yüreklerde yaşıyor.
Topluma bıraktığı miras sayesinde binlerce genç okudu, Türk Eğitim Vakfı ve Türk Silahlı Kuvvetleri onu hem andı, unutturmadı.
Ama yeri gerçekten dolmadı.
***
Ne onun gibi bir yorum katan var şarkıcılar arasında, ne de onun gibi örnek bir Türkçe konuşan...
O gitti gideli, müziğin de, notaların da, tadı yok.
"Şimdi Uzaklardasın" dedi, "Gözlerin Doluyor Gecelerime" diye ekledi, ardında yüzlerce şarkı bıraktı, bir de onurlu geçmiş.
Yaptığı her şey ona "özel"di.
Şimdi şu ekran kirliliğini görüp de, nasıl da dalgasını geçirdi kimbilir...
"Gözlerinin İçine Başka Hayat Girmesin" diyecek kadar yürekli ve sevda yüklü bir müzik adamını, bir "Sanat Güneşi"ni hasretle anıyoruz, müziğin notalarında...
Evet bugün her şarkı, onun...
Dizi olsun ama...
Mesleki gelişimini beğendiğim oyunculardan biri Nehir Erdoğan... Üstlendiği her rolün hakkını veren Nehir, özellikle Amerika'da çekilen filmiyle olağanüstü bir performans sergilemişti.
Önceki gece Saba Tümer'e konuk olan Erdoğan, yeni sezonda dizi sayısında düşüş olduğuna dikkat çekti ve ekledi:
"Dizi de sinema da her ne olursa olsun, ne kadar çok olursa o kadar iyi. O zaten kendi içinde elenir. Rekabet artar, daha iyiye doğru gidilir."
Bir oyuncu gözüyle bakınca, bu istek mesleği açısından gerekli ama koşullar göz önüne alınırsa, çekilecek kahır değil...
Bunu o da çok iyi biliyor.
***
Neredeyse, her bölüm 2 saate yaklaşınca, dizi oyuncuları tabiri caizse köle gibi çalışıyor. Zaten kendisi de bundan şikayetçi:
"Biz dizi setinde yaşıyoruz. 111 tane sahne geliyor bir bölümde. Günde 15-16 saat çalışıyorsun. Ne televizyon izlemeye ne de başka birşey yapmaya vaktin var."
***
Evet, dizi olsun, sektör yaşasın ama önce kaliteli olsun. Toplumu suça, hukuksuzluğa karşı iten değil, demokratik yaşama katacak şekilde olsun.
Evet, dizi olsun ama, başta oyuncular olmak üzere, her emek veren insanca çalışsın.
İyi, nitelikli, kaliteli olana kimsenin itirazı yok.
Komedi yıldızı için dram
Oyuncu, üstlendiği her rolü oynayabilmeli ama bazı özel durumlar var ki, onlar için dezavantaj....
Örneğin komedi dizilerinden ün kazanıp, dram oynayamamak gibi...
Bu gerçekten öyle, hiçbir komedi yıldızı, dram oynarken iş görmez; çünkü izleyici için o hep komik bir unsurdur.
Mesleğe dram rolleriyle başlayan için bu söz konusu değil; halk bunu yadırgamıyor ama komediyle başlamışsan, dönüşümü zor...
***
Geçen gün bir televizyon sohbetine katılan Pelin Körmükçü, bu konuda bir hayli dertliymiş...
"Benim mesleğim bu. Hem komedi hem dram oynamak isterim" diyen Körmükçü, kendisine hiç drama teklifini gelmediğinden yakınıyor.
***
Haklı çünkü Pelin Körmükçü'yü hiç dram oynarken görmedik, oysa biz onu hep komedi dizilerinden hatırlıyoruz, o güleç ve sevimli yüzüyle...
Bu toplum, izlediği karakteri, kendisiyle kıyasladı mı, dönüşüm zor oluyor.
Şimdi Cem Yılmaz, dram oynayamaz mı? Oynar da biraz garip olur, çünkü izleyen "hah şimdi güldürecek" beklentisiyle izler filmi...
Pelin Körmükçü için de durum budur.
Ah şu 500 bin!
Yarışmacı, sona gelince fazla risk almıyor ve Hamdi Bey'in teklifini kabul ediyor.
Var mısın Yok musun'da hemen her akşam yaşanan sahne bu...
Bu durum Acun Ilıcalı'nın da huzurunu bozdu. Son sözü şu:
"Sadece şunu söylüyorum bütün Türkiye'ye; eğer son haftaya kadar 500 bin alan olmazsa psikopatlaşacağım, çok garip şeyler yapacağım. Bu 500 bini mutlaka vereceğim."
Haklı, yoksa Acun'un güvenilirliği kalmayacak.