Öğrenciyi derse çekmenin formülü
Bu da düşük performans demek...
Bu iki temel dersi sevdirmek için de bir şeyler yapmak gerek, hele ilköğretim son ve lise sonda.. Çünkü bir gencin geleceği demek her ikisi de...
Ama nafile, sevilmeyince sevilmiyor işte... Bilim dünyası da bunu şöyle açıklıyor: Beyinde bir sağ bir de sol lob vardır. Birinin sayısal diğerinin de sözel yönü güçlüdür. Bu yüzden öğrenci bir derste daha etkinken, diğerin de pasif kalır, diye...
Peki hiç çözümü yok mu?
***
Var elbette...
İzmir Milli Eğitim, olayın peşini bırakacağına, gidermek için de bir çözüm önerini getirmiş... Bu da öğrenciyi olayın içine katmak... Örneğin sınavlarda... İzmir Milli Eğitim Müdürü Mehmet Rağıp Üye bunu şöyle açıklıyor:
"Eğitim öğretim yılı içinde birkaç kez, öğrencilerden o zamana kadar öğrendikleri konularla ilgili 5 soru hazırlamasını isteyeceğiz. Öğrenciler taze bilgileriyle soruları hazırlayacak, her okulun bir soru havuzu olacak. Havuzdan seçilen sorular, öğrencilere yöneltilecek. Soru hazırlarken öğrendiklerini hatırlayan öğrencinin bilgisi yerleşecek. Arkadaşlarının hazırladığı sorularla da eksiklerini görecek, öğretmenlerinin desteğiyle eksiklerini giderecek. Ayrıca soru çözmeye yönelik pratik de geliştirilecek."
***
Eğitim bilimci değilim, ahkam kesemem ama bildiğim, öğrenci işi sahiplenirse başarı oranının artacağı...
Gerçi bu uzun bir süreç ama geleceğe iyi bir yatırım...
Çünkü, sorunun tutsağı olmak yerine, çözüm üretmek daha iyidir. Yeter ki birileri olayı sulandırmasın, kendine yontmasın.
***
Şimdi aynı yaratıcı zihniyetten, bir çözüm daha bekliyorum; dahası bir başka eğitim biriminin, yani el sanatları teknolojisinin daha etkin konuma gelmesi benim istediğim...
Çünkü o da akıllıca ele alınmazsa bütün değerlerimiz yok olacak, hem de 3-5 yıl içinde...
Üstelik el sanatları becerisini geliştirme planının sadece halk eğitim merkezlerine bırakmanın da büyük bir hata olduğunu bile bile...
Sözün özü, birçok meslek lisesinde, örneğin dekoratif el sanatları yok gibi, olanı da bitti, bitecek.
***
Oysa iş sanayinde, önemli bir sektör el sanatları... Birçok işletme, staj için bile öğrenci bulamıyor, durum o kadar vahim. Oysa onların istedikleri, bilinçli, kültürlü öğrenciler...
Böyle bir tezat olabilir mi?
Ben artık okullarda dokuma tezgahlarının çürüdüğünü biliyorum, görüyorum. Bu da benim içimi acıtıyor.
Çünkü o benim Selçuklu'dan Osmanlı'dan gelen kültürüm... Ve hiç böyle yalnız kalmamıştı.
"Öğrenci velisi çocuğunu o bölümde okutmak istemiyor" demek olayın kolay kaçış planı... Özendirmezsen, cazip hale getirmezsen kim ister ki...
El sanatları dersleri için de bir kurtuluş planı lütfen... Tıpkı matematik, tıpkı Türkçe gibi...
Gevrek de yok oluyor!
Geçenlerde bizim gazetede okudum; İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, Yunanlılar almasın diye boyozun marka tescilini alacaklarını ilan etmiş ve eklemiş: "İzmir'in simgesi İzmir'de kalmalı."
Haklı, bu kararı alkışlarım ancak...
Sayın başkana da ben şunu hatırlatmak istiyorum, "Gıda sektöründe sadece boyuz yok ki İzmir'in simgesi olan, simidin kıskacında olan 'Gevrek'e ne demeli...
İzmir, yıllardır İstanbul simidinin boyunduruğu altında, yok oldu, olacak.
Sevgili Yılmaz (Özdil) ne de güzel yazmış bir İzmir yazısında:
"Simite gevrek deriz biz... Çekirdeğe çiğdem. Kordon elektrik aleti değildir. Kumru da kuş değildir bizim için... Biz İzmirliyiz."
Ne güzel anlatmış değil mi gerçeğimizi...
"Simite gevrek deriz, biz" diyerek...
***
Oysa, şöyle bir bakın çevrenize, gevrek diyen kaldı mı İzmir'de... Her tarafımız "Simit Sarayı"... Bir Allahın kulu, "Gevrek Sarayı" açmayı düşünmemiş...
Bunun için teşvik eden de yok.
İzmir'in altı üstü, İstanbul patentli simit... Peki biz bazı değerlerimizi nasıl koruyacağız?
Simide yenik mi düşecek, gevrek?... Böyle giderse, evet.
***
Hiç bakmayın bana öyle bön bön... Ne yazık ki, bunun izleri var. Çünkü çocuklarımız bile "gevrek" demeyi unuttu artık; "simit"leşiyoruz git gide...
"Gevrek" dediğimde boş gözlerle bakan çocukları görünce, bir değerimizin de yitip gittiğini hissediyorum, ne yazık...
Peki nerede bizim İzmirliliğimiz, nerede kendimize özgü kültürümüz. Bir gevreğe sahip çıkamadıktan sonra...
Çiğdeme de çekirdek diyeceğimiz günler yakındır... Hatta çerezciye gidin, görürsünüz.
GÜNÜN SÖZÜ
Hırsla mutluluk, birbirlerini hiç görmez.
B. Franklin
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.