Hürol Dağdelen

Çocuklar unutmayın, unutturmayın...

Çünkü büyükler, çıkarına uymaz unutur; işine gelmez, unutur; gerçeklerle yüzleşemez, unutur; savaşmaya korkar unutur...
Ama şu bir dünya gerçeğidir.
Bugün özgür düşüncemizin, bağımsız kimliğimizin, milli egemenliğimizin, esaret altında olmamamızın biricik nedeni, 30 Ağustos'tur.
Bir askeri dehanın, dünyanın hayran olduğu bir liderin başlattığı kurtuluş savaşının en önemli aşamasıdır.
Tarih, ona bu onur madalyasını vermiştir.
***
Çünkü 30 Ağustos sadece "Büyük Taarruz" değil, bir ulus kimliğinin vücuda gelmesidir.
30 Ağustos, esir milletlerin kurtuluş umudu...
30 Ağustos Türkiye'nin aydındığı...
30 Ağustos sizin geleceğinizin ışığıdır.
***
Hani birileri diyor ya, köşelerinden, karanlık düşüncelerinden; "Ne var ki bunda bu kadar büyütülecek. Kazanılması gereken bir savaştı, abartmayın" diye...
Siz aldırmayın onlara...
Yüreğinizin sesini dinleyin... Çocuklara dünyada ilk kez, "ulusal bayram" armağan eden, en büyük liderinizin yolunu izleyin.
O yol, inanç ve azimdir. O yol bağımsızlık ateşidir. O yol cemaatten toplumsal bilince geçişin anahtarıdır.
Ve o yol çağdaşlığın yüzüdür.
***
Geçmişte Atatürk çocuklara hep güvenmiş ve şöyle demişti:
"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz."
Bugün, çocuklara yüreğiyle gülümseyen, onlara çok güvenen ve büyük bir ülkeyi miras bırakan, eşsiz bir liderin kurtuluş savaşına kazanmaya yemin ettiği gündür.
30 Ağustos dünyaya kırşı kazanılmış bir zaferdir.
Çıkın sokaklara bayrağınızı sarınıp, haykırın özgürlüğünüzü... Bu fotoğrafta görüldüğü gibi Ata'nıza sık sıkıya sarılın.
O yaşamının her anında, öyle yaptı.

30 Ağustos gecesinde...

Ünlü şairimiz Nazım Hikmet, 30 Ağustos'u anlattığı şiirinin bir bölümünde, o geceyi şöyle tarif ediyor:
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
***
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu
Paşalar: 'Üç', dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
***
Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir'e girdik ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten,
Ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.