Pandomimciye ceza çığırtkana alkış!
Yıllardır hayaliydi bu Ceyda'nın... Hatta bu uğurda gazeteciliği de bıraktı.
İstedi ki işlettiği mekanda, yemek ya da pasta yiyen, çay içen herkes sanatla da iç içe olsun. Operadan, tiyatrodan, gösteri sanatlarından, müzikten sanatçılar gelsin mini konserler versin, yeteneklerini sergilesin...
Bu bir ilkti. Başardı da..
İlk günün şaşkınlığı hariç, duyan Karşıyakalı akın akın gitmeye başladı mekana... O da sabah 08.00'de açtı mekanını 23.00'te kapadı. Birçok yiyeceği kendisi üretti, kek pişirdi, tiramisu yaptı; önce dostlarına, sonra sokak sakinlerine, sonunda Karşıyakalılara sevdirdi ürünlerini...
Bir tadan, bırakamıyordu. Güleç yüzü, sempatik tavırları, neşeli kimliği ve dost canlısı karakteri ise en büyük artısıydı onun...
***
İşte o mekanda izlediğim sanatçılardan biriydi İlker Kılıçer... Bir akşam eşimle birlikte gittik Sweet Home'a, telefonuma gelen bir davetle...
Diyordu ki Ceyda, "Bu akşam müthiş bir pandomim gösterisi var, davetlisiniz."
Eşim de çok sever bu sessiz tiyatroyu, ben de... Bir de Ceyda'nın o coşkulu daveti işleyince yüreğimize... Kaçırmak istemedik, gittik.
Gerçekten çok güzel bir gece geçirdik. İlker gözümüzün önünde hazırlandı geceye, onca insanın arasında, doğaçlama...
Kafenin ortasında küçük bir sahne kurdu, makyajını tamamladı, pandomimcilerin o geleneksel kıyafeti siyahları çekti, yüzünü beyaza boyadı ve perde dedi...
Resmettiği hikayelerin hepsi de düşündürücüydü; izleyiciyle kurduğu diyaloglar müthişti. Doğanın yıpratılması, savaşların insanoğluna verdiği zararlar, atom bombası ve Hiroşima ve daha birçok örnek...
Hem güldürdü hem düşündürdü bizi o gece İlker ve bir şey daha yaptı; anlattığı öykünün gerçekçi boyutunu hissettirmek için hem tek kişilik oyununu sahneledi hem de teybini açtı; silah seslerini, bombalamayı, şiddeti yaşattı bizlere, ama olabildiğince kısık bir sesle...
Sevginin yerini alan şiddetin insanı nasıl etkilediğini, kültürleri yok ettiğini gösterdi.
O gece hem ben hem de eşim çok etkilendik, müthiş bir gösteriydi çünkü, temsil bitince de tebrik edip ayrıldık mekandan...
Ceyda'ya şunu söylediğimi çok iyi hatırlıyorum: "Harikasın arkadaşım, aynen böyle devam.." O da arkamdan "Bak yarın akşam da keman konseri var, beklerim" dedi güzel bir şeyi başarmanın coşkusuyla...
***
Önceki gün gazetemde okudum, o gece izlediğim pandomim sanatçısı İlker Kılıçer'e, Karşıyaka Çarşısı'nda sahnelediği oyun nedeniyle, belediye zabıtası 82 lira gürültü cezası kesmiş...
Yuh ki ne yuh...
Dünyada örneği yok böyle bir cezanın, bu bir... İkincisi pandomim bir sanat, bir nevi sessiz film, bu iki... Teypten çıkan sesin, o bet sesleriyle çarşıyı abluka altına alan, insanı bunaltan çığırtkanların böğürmesinden daha sessiz yansıdığına eminim.
Hatta hiç şüphem yok.
Karşıyaka Zabıtası çarşıda sessizlik arıyorsa, önce bu çirkin böğürmeyi bitirmeli... Sonra da başkanları Cevat Durak'ın ideallerine kulak vermeli:
"Karşıyaka bir sanat kenti olacak. Operayı da konseri de tiyatroyu da yakında Karşıyaka'da izleyecek İzmirliler..."
Bunları hedefleyen bir başkanın yönettiği kentin zabıtaları, pandomim sanatçısına değil ceza kesmek, daha çok sanata teşvik etmeli.
İnsanları bilinçlendirmek, bir görsel sanatı sevdirmek suçsa (!), bunun en son uygulanacağı yer de Karşıyaka'dır.
Çünkü Karşıyaka bir hoşgörü ve sanat kentidir, aksi düşünülemez.
Benim gördüğüm, kızılderili müziği yapıyor diye, çarşıdan kovulan müzik grubuna reva görülen tavır, pandomim sanatçısı İlker'e de yapılmıştır.
O zaman nerede kaldı Karşıyaka'nın sanat kenti olma hedefi, bir pandomim sanatına bile tahammül edemedikten sonra...
O güzelim çarşıda sanat kokmalı oysa, döner değil!...
GÜNÜN SÖZÜ
Dünyada insana yardım eden şey raslantı değil, azim ve sebattır.
Samuel Smiles
Arabada ezile büzüle insanlar, bu ne hal!
Yarışmalar, son yıllarda ekranın gözdesi... Dizilerden bıkan, birbirini takip eden senaryolardan illallah diyen izleyici soluğu yarışmada alıyor. Amaç keyifli anlar yaşamak...
Bilgi yarışmalarının az olduğunu, geyiklerin zirve yaptığı bu abuk zaman diliminde, son dönemde ipin ucu iyce kaçmış durumda...
Hatta öyle ki, karı koca bile birbirine düşüyor kimi zaman...
Yani, evlere şenlik bir durum...
***
Ülkemizde bu tip ekran gösterilerinin, insanların para için kullanıldığı, kısa dönem şöhret olmak uğruna sömürüldüğü bir ortamı yarattığını bildiğimden pek itibar etmem, zamanımı harcamam, hatta aynı zamanda tv yazarı olduğum halde yapmam bunu...
Çünkü benim zamanım değerli, sizin de öyle bakmanızı isterim.
Ancak geçen akşam, İlker Ayrık'ın sunduğu "Ben Bilmem Eşim Bilir"i izleyince yine kan beynime sıçradı.
Ortada bir araba ve içinde stüdyodan o an toplanan 20 seyirci... Sıkış tepiş oturuyorlar, hatta bu benzetme bile az gelir, ezile büzüle oturuyorlar. Kadınlar, erkeklerin kucağında... Erkekler yumulmuş durumda!.. Ortada net bir taciz var ama izleyici bu duruma kıkır kıkır gülüyor, yarışmacı çiftler de...
Arabaya tıkılanlar, belki yarışmacılar tarafından seçilmiş kişiler ama yine de hepsi şaşkın... Çoğunun yüzü cama yapışmış durumda, nefes bile alamıyorlar.
Bu arada İlker, diğer yarışmacı çifte de soruyor, "Siz bu arabaya daha fazla insan sığdırabilir misiniz" diye...
Yine kah kah kah, kih kih ih...
Bu kadar pişkinliğe, pes doğrusu...
***
Dizilerde, sıradan bir sevişme sahnesinde uyaran; sigara, içki görünmesine ceza kesen, hatta kapatan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, bu açıkça insanlık ihlalini nasıl olur da görmezler gelir?
Bu eğlence değil, resmen insana eziyettir, reyting uğruna insanların kişisel hakları hiçe saymaktır.
İnsani değerler para için bu kadar ayaklar altına alınmamalı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dizilerde çekim kalitesi üst düzeyde, hele Şubat'ta (20 Eylül 2012)
- Çiğli Atatürk Organize'de yemyeşil bir yaşam merkezi (19 Eylül 2012)
- Tasarım yarışması ve Lucien Arkas (18 Eylül 2012)
- Makedonya büyükelçisiyle atalarımı hissettim... (13 Eylül 2012)
- İzmirli duruşu iyi analiz edilmeli (12 Eylül 2012)