Hayat, mutlulukların da, acıların da yaşandığı bir arena... Kimin, ne zaman, nasıl vuracağı belli olmayan yumraklardan korunmaya çalışıyoruz her gün...
Bir sağdan geliyor, bir soldan...
Sürpriz ataklara karşı koymak, uyanık olmak o kadar kolay değil... Çünkü hepimiz maddi ve manevi sorunlarla boğuşurken, asıl mücadeleyi vereceğimiz kişiliğimizi, kimliğimizi, kültürümüzü geliştirmeyi unutuyoruz.
Bu yüzden sürekli boyun eğiyor, geleceğimizi tesadüfe bırakıyoruz.
Bugün sorun topluma, "Gelecekten ne bekliyorsunuz" diye... Size üç şey söyleyecektir; "Aşk, sağlık ve para..."
Bu üç unsur kelimenin tam anlamıyla, Türk insanının "gelecek reçetesi"... yüzde 90 böyle düşünüyor, yüzde 10'un fikri ise içinde...
Dile getiremiyor, gerçeğini yansıtamıyor.
***
Bir toplumun "toplumsal bilinç" süzgecinden geçebilmesi için, önce kendisini sonra da çevresini geliştirmesi gerekiyor.
Ve özgür düşünmesi, bağımsız yaşaması, laik davranması, bu bilinç sisteminin özünü oluşturuyor.
Çünkü toplumsal bilinç, kişisel değil, "bütüncül" değer taşıyor.
Bu ülkenin kurucusu Atatürk, işte hedefi koydu Türk insanının önüne ama toplum, bunu kısmen başarabildi.
Bunu kabul edelim.
Onun çağdaş Türkiye idealine, ülkenin batısı ses verdi ancak doğusu geri kaldı, "ses vermiş" gibi göründü.
Sonuç ortada, İzmir ve civarı, onun koyduğu ilkeleri korumak için herşeye göğüs gerdi, hatta diğer kentlerden "geri kalma" pahasına, toplumsal bilincini güçlendirdi, birlik oldu.
İşte bunun için ortada bir "İzmirli duruşu" var dile gelen, söylenen, benimsetilen...
***
Bu ülkenin dinamikleri, İzmirli duruşunu iyi incelemek, herşeyi buna göre hesap etmek zorunda...
Afra tafra yaparak değil, özüne inerek yapılmalı bu araştırma...
Çünkü bu şehrin insanları, geleceğin ışığında "karartma" görmek istemiyor, yaşam standartlarında da dayatma...
Diyorum ya, bu duruş, iyi analiz edilmeli; bu ülkenin yapı taşında o bilinç var çünkü...
GÜNÜN SÖZÜ
Bana güç veren zaferlerim değil, yaşamdaki yenilgilerimdir.
Sidney Poyntz
Tarık Sarı'yı çok özlüyorum
Yıllarca çalıştık Tarık Sarı'yla... Benim için magazin muhabirliğinin örnek isimlerinden biriydi. Yazı toparlamakta belki sorunu vardı ama çok iyi fotoğraf çekerdi.
Hem de her karede ders verircesine...
2006'da, daha dün talihsiz bir kaza sonucu aramızdan ayrıldığında, arkasında yüzlerce dost, bir o kadar da ünlü sanatçı bıraktı.
Çünkü İzmir Fuarı'nın gözüpek gazetecisiydi ama yalanı dolanı yoktu. İşini yapar, sadece gerçeğe yazardı.
Ne eksik ne fazla, sadece doğru...
O yüzden sanatçılar, aydınlar çok severdi onu, İzmir'e geldiklerini önce Tarık Sarı'yı ararlardı.
Bu anlamda bir ekoldü Tarık...
***
Genç gazeteciler için, bulunmaz bir ağabey; ustalar için de, sürekli öğrenmeye aç bir gazeteciydi Tarık Sarı...
Kimseden çekinmez, işini yapardı. Paparazzi denilen muhabirleri cebinden çıkaracak kadar, güçlü, atik ve donanımlıydı.
Efendi, saygılı, coşkulu bir adamdı... Yıllarca çalıştık onunla, benden yaşç büyük olmasına karşın bana hep "ağabey" derdi, ben de ona...
Aradan 6 yıl geçti ama ona olan özlemim hiç bitmedi. Ege Magazin Gazeteciler Derneği'nin çabalarıyla, Çeşme Otoyolu üzerinde kurulan Tarık Sarı ormanının her önünden geçişimde hissederim onu...
Hele yine aynı derneğin emekleriyle basılan ve adını taşıyan kitabı, alanında tektir, başka bir örneği yoktur.
Sözün özü unutulmaz, sevgi dolu bir gazeteciydi; unutmadım, unutmadık.